Ertuğrul Özkök’ün dün Hürriyet Gazetesi spor sayfasında yayınlanan yazısının manşeti “Basın tribününde kaç Boğaziçili, kaç ODTÜ’lü var”dı.
Öncelikle Medya’nın bugünkü durumundan hemen herkes şikayetçi ancak onu bu hale getirenlerin en az söz söyleme hakkı olduğunu belirtelim. Ertuğrul Özkök Merkez Medya’nın amiral gemisini yönetti, hem de 20 sene. Bu çok kolay bir zaman değil; her şeye kudretinin olduğu, hatta belirlediği süreçten söz ediyoruz.
Medya’nın hatta siyasetinden sanatına ve sporuna şekillendirildiği bir süredir 20 yıl.
Ertuğrul Özkök günah çıkarmak istiyor olabilir ama yine de bizlerden bir özrü de esirgiyor. Zaten ülkemizin genel sorunu özeleştiri kültürünün hiçbir şekilde yerleşmemiş oluşudur.
Herkes sorumludur ancak bir hata varsa ortada kimse çıkıp “ben de kusurluyum” diyemez.
Birbirine bakarsın “yahu kim yaptı bunu?” diye. Sanki kendiliğinden olmuştur.
Mesela 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe’ye ilk taşı atanlardan biridir Serdar Ali Çelikler; hava döndükten sonra bir baktık ki sanırsınız mücadelenin bayrağını en önde taşımış gibi ortalarda dolanıyor.
Genel bir hafıza sorunu olduğu için de insanlar onu dinliyor. Çünkü 3 Temmuz’da ne olduğuyla ilgilenmek yerine insanımız manşetlerde yazanı okuyup fikir sahibi oldu. Kim ne dedi bakmadı bile. O kişiler hâlâ oralarda.
Bugün kendisine Merkez Spor Medyasının en değerli saatleri tahsis ediliyor. 20 sene sonra bizim sporumuz hâlâ neden kendisini bataklıktan kurtaramıyor sorusunun cevabını 20 sene öncesinden veriyorum.
Mesele bu kadar net olarak ortada duruyor.
Serdar Ali Çelikler Ertuğrul Özkök’ün başlattığı tartışmaya “yeni futbol düzeni ve sosyolojisinde Aziz Yıldırım gibi eskilere de yer yok” diyor; bana göre eğer yeni bir medya kurulacaksa bunun içinde kendisi gibilere de yer olmamalıdır.
Ertuğrul Özkök söze “zamanında bende hatalar yaptım, elime geçen fırsatı değerlendiremedim ancak geldiğimiz noktada durum budur ve kurtuluşu da böyledir” diye başlasa sanırım çok daha içten ve samimi olurdu.
İfade ettiği şey yanlış mı?
Sorun üniversitenin adı değildir; ancak okuyanda etki bırakması için ODTÜ, Boğaziçi demeniz gerekir.
Hürriyet bugün sayfasını basın tribününe açmış ve onlardan görüş almış.
Genel olarak meseleyi basın emekçilerinin şartları çerçevesinden görmüşler. Üç kuruşa Boğaziçili, ODTÜlüye haber kovalatamaz, 50 lira harcırahla deplasmana gönderemezmişsiniz.
Mesele ülkenin bir çok yerinde olduğu gibi tüm köşe noktalarının bir kast, loca sistemi ile tutulmuş, içine bir türlü giremiyor oluşunuzdur.
Kendimden örnek vereceğim elbette; yeni bir kitap çıkardım. Merkez yayınevleri bizim gibi yazarlara yüz vermediği için tüm finansmanı tarafımdan karşılanmak üzere yine kendim bastırdım. Ancak ülkenin en büyük satış merkezi olan D&R’a kitabı sokamadım. Görmüyor, yok sayıyor.
Merkez Medya’da 8 senedir köşe yazarlığı yapıyorum. 4. senemde “3 Temmuz ve Fenerbahçe İdeolojisi” isimli bir kitap çıkardım. Kendi gazetem dahil spor medyasında neredeyse bu yine görülmedi yok sayıldı.
Hani ülkede her gün onlarca spor kitabı çıkıyordur da sıra bana gelmemiştir; 3 Temmuz ile ilgili ortada kaç kitap var hiç saydınız mı?
Merkez Medya’da kaç köşe yazarı bu konuyu kendisine mesele edip, araştırma yaptı.
Makina mühendisiyim ve mesleğimi yapıyorum. Yıldız Üniversitesi mezunuyum ve mesleğimde 25. Yılı bitirdim. Yazılarımın yayınlandığı kurum dahil herkes bilir bir kere olsun Merkez Medya’da yer almak için talebim olmamıştır.
Ertuğrul Özkök, üç kitabı kendisi tarafından finanse edilerek yayınlanmış bizim gibi hem üniversite mezunu, kendi mesleğini yapan ancak spora, dünyaya kafa patlatıp, bununla yetinmeyip üzerine kitaplar yazanları görmek yerine yine batıcılık yapıp dışarıdan örneklerle doğruyu arıyor.
Tüm köşeleri ellerine geçmiş, kapıları tutulmuş, girişi engellenmiş bir medyada körler sağırlar birbirlerini ağırlar durumu yaşanıyor.
Bugün sporumuzun, tribünlerimizin, medyamızın hali buysa evet bunun içindeki herkes sorumludur.
Çünkü sizler sorunu çözmek yerine lobicilik yapıyorsunuz.
Fatih Terim basın toplantısında Mehmet Demirkol’a “sen biliyorsun” diyor. Diğeri de ekranların önünde geriye yaslanarak bıyık altından gülüyor. Tam bir ortaoyunu sahneliyor ortada. Üstelik milli takım konuşuluyor, hepimizin orada söz hakkı, parası var ama mesele sanki iki kişinin özel konusuymuş gibi gösteriliyor.
Merkez Medya teknik adamların, hakemlerin, yorumcuların oradan oraya pazarlandığı yer gibi çalışıyor.
Üç gün televizyonda yorum yapan işsiz teknik direktör bir hafta sonra bakmışsın bir takımın başına geçivermiş.
Eski hakem pozisyonları değerlendirirken hok MHK’de Federasyonda kendine görev bulmuş.
Sonra sus pus…
Zaten Serdar Ali Çelikler nasıl bağlamış olayı; “yeni futbol düzeni ve sosyolojisinde Aziz Yıldırım gibilere de yer yok. Dolayısıyla onun uçağında 2A’da oturan Özkök de yeni koltuk bulacak.”
Mesele uçakta yer bulma tartışmasına, kavgasına kadar gider.
Zaten böyle sğor yorumcuları olduğunu da biliyoruz.
Adam bir takımın önemli bir maçı için yurtdışına kaldırdığı uçakta kendisine yer verilmedi diye bütün yorumculuğunu bunun üzerine kurabiliyor.
Ancak süreç bu tiplerin zaman içinde devreden çıkacağı, yeni, taze zihinlerin devreye gireceği bir dönemin de haberini veriyor.
Belki de Ertuğrul Özkök’ün tartıştığı şey de bu kaygıdan kaynaklıdır, kim bilir?