Ekim 2013’te bayram tatilini geçirmek üzere Sakız Adası’na gitmiştik. Ada’da dikkatimi çeken birkaç ayrıntı düşüncelerimin zincirleme başka yerlere gitmesine neden olmuştu.
Ada halkı geleneksel siesta uykusundan hiç vazgeçememişti. Bize söylenen en önemli uyarılardan bir tanesi 12.00-14.00 arası saatlerde Adalıların öğle uykusuna yattıkları için ortalarda gözükmediğiydi.
Adalıların gam ve tasa ile işleri yoktu. Hayatı kendilerine zahir edecek şekilde yaşamak istemiyorlardı.
Yunanistan’da da uygulanan siestanın Almanya başbakanı Merkel’i çok kızdırdığını, “biz çalışıyoruz, Yunanlılar uyuyor” dediğini ve o tarihte borçlarına karşılık Ege’de ada talep ettiğini biliyoruz.
Almanya’nın nasıl çalıştığını bilmek önemli bir gerçeğin farkına varmaktır.
Sakız’ın çok eski köylerinden bir tanesi Mesta’ydı. Bu köyün özelliği aynı zamanda kale şeklinde dizayn edilmesiydi. İç içe geçmiş ve birbirleriyle çatılarından birleştirilmiş evlerin yapım amacı adayı soymaya gelen korsanlara karşı bir güvenlik oluşturmasıydı. Köyün merkezinde uzun süre orada yaşayacaklara yiyecek ve içecek barındıran bir iç kalesi de bulunuyordu. Amaç yine aynıydı; korsanların talanına karşı köyü savunmak, sahip oldukları zenginlikleri korumak.
Sakız Adasının aynı zamanda çok meşhur armatörler yetiştirmesi bakımından da denizcilikte önemli bir yer kapladığını daha sonra öğrenecektim.
Demek ki, zamanında bu bölgeler mutluluk, huzur, bolluk, üretim ve zenginlik yeriymiş ki korsanların, barbarların ilgisini çekiyormuş.
Akdeniz-Ortadoğu coğrafyası medeniyetin beşiği olarak her dönem korsanlara, talana, barbarlara açık olmuştur.
Bu barbarlıkların en sistematik ve uzun olanı hiç kuşkusuz 1000’li yılların başında Papalığın organize ettiği günümüzde Avrupa Birliği’nin temelini oluşturacak, Germenler, Franklar, Flamanlar, Saksonlar, Normanlar’ın bulunduğu Haçlı Seferleridir.
Germenler, Franklar, Flamanlar, Sakson ve Normanlar günümüzde Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere’ye dönüşecek; bütün bunların toplamından da ABD türeyecektir.
Tarihte olgu ve olayların bir görünen ve bir de gizli sebepleri vardır. Haçlı Seferlerinin bilinen tarafı Papa’nın Kudüs üzerindeki egemenlik hakkı olsa bile derinlerinde yatan şey hiç kuşkusuz sefalet içindeki Avrupa’nın doğunun şatafatlı zenginliğine göz dikmesiydi.
200 yıl süren bu seferler sonunda doğunun sahip olduklarının büyük bir bölümü Avrupa kıtasına transfer edilmiştir.
Bu, Avrupa’nın yoksunluğunu duyduğu ilk sermayesiydi ve bu yolla ülkelerindeki geri feodal ekonomik sistemden kapitalizme geçiş süreci başlamıştır.
Hiç kuşkusuz doğudan Avrupa’ya transfer edilen tek şey zenginlik değildi, bilgi, teknoloji de götürüldü.
Avrupa bu talan kültürünü sömürgecilik ve emperyalizm çağında da aynı şekilde sürdürdü.
Doymak bilmiyor.
Geçtiğimiz ay Yunanistan’da seçimleri kazanan sosyalist koalisyon Syriza’nın Avrupa Birliği, IMF ve Almanya ile içine girdiği pazarlığı takip ederken bu tarihsel geçmişi hatırlamamak elde değildir.
Yunanistan büyük bir borç yüküyle ayakta durma mücadelesi verirken bu borca neden olan ve adına Troyka denen doymak bilmeyen para gücüyle de anlaşma zemini arıyor.
Gelişmekte olan bütün ülkelerin içinde bulunduğu durum Yunanistan’dan farklı değildir; gelecekte onları da benzer süreçler beklemektedir.
Balık tutmayı öğretmek yerine her fırsatta onların tuttuğu balığı çalmak ve bir süre sonra da balık tutmayı unutturmayı hedeflemiş olan bu doymak bilmez para gücünün halkaları borçlandırarak her istediğini yaptırma iradesi ucu tarihe dayanan bir alacak verecek meselesidir.
Bu borçlar defalarca kere faizle dönmüş ve ödenmiş olmasına rağmen Troyka’nın bugün Yunanistan’a yarın İspanya, Portekiz, Türkiye‘ye vb. ülkelere dayatacağı şey yeni yeni borçlar ve boyunduruklardan başka bir şey olmayacaktır.
Syriza’nın tek başına bu güce direnmesi mümkün olmamakla birlikte kolay teslim olması da bu ülkelerin geleceği açısından çok ciddi bir tehdittir, tehlikedir.
Troyka bugün Yunanistan’a vereceği tavizle bütün sistemin parçalanıp çökeceğinin farkında olduğu için sonuna kadar direnecektir, Yunanistan’a verilecek ders aynı zamanda çareyi solda, sosyalizmde arayanlara ödetilecek bir bedel olacaktır.
Liberalizmden, sağ politikalardan kayışın nasıl büyük bir hata, yanlış olduğunun Yunan halkına gösterilmesi, yarın İspanya için de bir örnek oluşturmalıdır.
Tsipras seçmenlere bulunduğu önemli vaatlerin hepsi olmasa da önemli bir bölümünün hayata geçirilmesi için Yunanistan’ın etrafındaki ittifakın geliştirilerek, benzer yükü sırtında taşıyan diğer ülkelerden de verilecek gerekli destek, tarihi bilinci de devreye sokarak direnmeye çalışmak gelecek adına bir kazanım, umut olacaktır.