Son gün geldi çattı.
Notlarıma bakıyorum, konuşmadığımız bir şey kaldı mı diye.
Evet, kaldı; son sözü söylemedik.
Takip edenler biliyorlar bu seçimleri daha çok HDP üzerinden okumaya, anlamaya, değerlendirmeye çalıştım.
Önce “HDP’nin %10 oranını yakalaması ne kadar gerçekçidir?“ (1) sorusunu sordum.
Peşinden diğer soru geldi; “HDP’nin %10’luk barajı geçmesini sağlayacak oyu nerede?“(2)
“HDP, bu seçimlerde gerçekten Meclise girmek istiyor mu?“(3) cevabı merak edilen bir başka konuydu.
“HDP’nin temsil ettiği siyaset nedir?“(4) sorusu da önemliydi, bilmeliydik.
HDP’ye dair zihnimizdeki son tartışmayı da “Ya HDP %9,99’da kalırsa ne olur?“(5) başlıklı yazıyla yapıp tamamladım.
Neden bu kadar HDP üzerinde yoğunlaşarak seçimi buradan takip edip, anlamaya çalıştım?
Çünkü Türkiye 1984’den sonra ilk defa Kürt hareketinin siyasallaşmasına bu kadar yaklaştı. Bu sürecin nasıl geliştiğini de “İşte AKP’yi rahatsız eden 7 Haziran gerçeği.“(6) başlıklı yazımda sayısal verilerle ortaya koymaya gayret ettim.
AKP farkında bile olmadan, belki de bilerek, son dört beş yıllık politikalarıyla %10 barajını zorlayıp geçecek bir HDP yarattı.
2002’de iktidar olduğunda yapması gereken ilk iş %10’luk barajı kaldırmak olmalıydı. %50’ye dayanan bir güce ulaştığında bile bu barajın kalmasına direnmemeliydi. Çünkü 7 Haziran seçimleri bugün bu %10’luk barajı geçmesi istenen arzulanan ve bunun gerçekleşmesi için de normal şartlarda başka partilere oy vermeye alışkın seçmeni bile HDP’ye mührü basmaya zorluyor.
Bunun sonucu da muhtemelen HDP %10’un en az iki puan üzerine bile çıkacak bir sempatiyi de üzerinde toplamış oluyor.
HDP’nin %10’luk barajı geçmemesinin 55-60 milletvekilinin AKP’ye kalacak olması ve bunun da yeni bir iktidar dönemi demek olması, son iki senedir Türkiye’de hızla yükselen AKP karşıtlığı ve bir an önce ondan kurtulma duygusuyla HDP’ye oy verme refleksini tetikliyor.
%10’luk baraj olmasaydı, mesela %5 gibi bir seviyede olsaydı belki de HDP yıllarca olduğu gibi %5-6 aralığında kalarak 30-40 arası milletvekili ile temsil edilmeyi sürdürecekti ve bugünkü hava hiçbir zaman oluşmayacak, insanlar alışkanlıklarıyla oy vermeye devam edeceklerdi.
Siyaset tek başına duygulardan ibaret değildir, nesnel ilişkilere de dayanır. HDP’nin %10’luk barajı yıkacak büyüklüğe gelmesinde yine AKP’nin Çözüm Süreci adı altında yürüttüğü politikalar vardır.
Bu sürecin fazlasıyla iniş çıkışlı bir grafik izlediği, özellikle bugün olduğu gibi seçim dönemlerinde kesintiye uğradığı, seçim sonrasında kaldığı yerden devam ettiği de bir realitedir. Bu sürecin bire bir İmralı ile yürütülmesi önemlidir. Bknz. Sekretarya; İmralı Kantonu Kabinesi (7)
Bu süreç Kürt hareketinin siyasallaşmasına yepyeni bir enerji ve canlılık kazandırmıştır.
Hiç kuşkusuz bu durum da AKP tarafından sağlanmıştır. İşin en ilginç tarafı Çözüm Süreci’ni bu kadar üst seviyede yürüten bir iktidarın seçim döneminde tekrar sanki bunu yok sayan karşıt söylemle meydanlarda propaganda yapmasıdır.
O zaman bu seçimler iki önemli sonucu ve aynı zamanda çözümü içinde gizleyen bir demokrasi sınavına dönüşmüştür.
Türkiye’nin normalleşmesi, demokrasinin tüm bileşenleriyle temsil edilir hale gelmesi, barış, huzur ve istikrarın bir daha bozulmaksızın kalıcı hale gelmesi için HDP’nin barajı aşarak Meclis’e girecek oyu alması gerekiyor.
Kimin ne gizli ajandası veya amacı var bunu tartışmak ‘bugün’ anlamlı değildir. Ne olduğunu bilmediğimiz ve anlayamadığımız böyle gizli bir hesap varsa bile bunu da bozmanın yolu artık HDP’nin Meclis’te olmasıdır.
Bu öyle ya da böyle Kürt hareketinin Türkiye’de demokrasi platformunun içinde tutulması demektir.
Hesabını yine o demokrasi içinde sormasını da öğrenmelidir Türkiye; korkmadan, çekinmeden, başka şartlı reflekslere kapılmadan ve alışılmış paradigmasını değiştirerek.
Evet, kimsenin kimseden bir şey saklamasına gerek yok, Kürt hareketinin bir diğer ucu PKK ve Kandil’dir. Bunun ne anlam taşıdığını, “silahlı mücadeleye” karşılık geldiğini bilmiyor muyuz?
İmralı Tutanakları‘nda net olarak görülen bir mesaj var; PKK da artık dağdan inmek, mücadelesini demokratik araçlarla yapmak istiyor.
HDP bunun çok önemli bir aracı olarak Türkiye’nin şansı olabilir.
HDP’nin Meclis dışında kalması hele %9,99 gibi bir oranla bunun gerçekleşmesi demek Türkiye’nin yepyeni bir krizle karşı karşıya gelmesi anlamına gelir.
Meclis’in kendi iç yapısı ve Türkiye’de taşıdığı anlam ister istemez tüm siyasal hareketleri bir çatı altında buluşturuyor ve diyalog sağlıyor.
Selahattin Demirtaş’ın Ankara‘da, Meclis’te bir çalışma odasının olması, Diyarbakır’dakinden çok daha değerlidir, önemlidir ve Türkiye’nin geleceğine katkı anlamında kazanımdır.
Buraya kadar yazdıklarımız birinci önemli sınavdı; ikincisi nedir?
Elbette birincisiyle de bağlantılı olarak Türkiye’de seçimler yoluyla iktidarın değişmesi 2007’den bu yana süren o gerilimi ortadan kaldırıp, uzlaşma yoluyla, gerekirse koalisyonla normalleşmenin sağlanması olacaktır.
Seçmenin iradesiyle ve demokratik yollarla böylesine güçlü bir iktidarın sonlandırılması, belki kendisinin de içinde olacağı bir koalisyon kurulması Türkiye’nin giderek tehlikeli bir kutuplaşmaya doğru gidişini de ortadan kaldırabilir.
Yıllardır hiç olmadığı kadar önemli ve çok değerli bir seçim olacak bunun gerisinde yatan demokrasi kazanımını çok iyi görmek ve yaşamak gerekiyor.
Demokrasiye sahip çıkalım ve demokrasiden yana kullanalım.
(1) http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/hdpnin-10-oranini-yakalamasi-ne-kadar-gercekcidir-92625
(2) http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/hdpnin-10luk-baraji-gecmesini-saglayacak-oyu-nerede-93400
(4) http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/hdpnin-temsil-ettigi-siyaset-nedir-94838
(5) http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/ya-hdp-999da-kalirsa-ne-olur-102205
(6) http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/iste-akpyi-rahatsiz-eden-7-haziran-gercegi-99046
(7) http://blog.radikal.com.tr/turkiye-gundemi/imrali-kantonu-76777