Beş gün sonra Türkiye’yi 2020’li yıllara taşıyacak iktidarın niteliği şekillenmiş olacak. Son üç ay içinde yaptığımız tüm akıl yürütme süreçlerini bir yerde toplamamız ve seçim sonuçlarına yönelik bir projeksiyon gerekiyor.
Bu seçim tamamen HDP’nin seçimi geçip geçmeyeceği sorusunun üzerine kuruldu.
12 Eylül 2010’da yapılmış Anayasa değişikliği referandumunun en eksik tarafıdır seçim barajının kaldırılmamış ya da düşürülmemiş olması.
“12 Eylül Anayasası ve düzenini değiştiriyoruz” diyerek sistemin ana omurgasına dokunmamak çok büyük bir çelişki olarak kalmıştır.
Geçtiğimiz ay ölen 12 Eylül darbe liderinin cenazesine itibar göstermeyen siyaset dünyamız maalesef hala onun yaptığı anayasa ile yönetilmeyi içine sindirebiliyor.
%10’luk seçim barajını ne Özal, ne Demirel, ne İnönü, ne Mesut Yılmaz, ne Çiller, ne Erbakan, ne Ecevit, ne Bahçeli ne de Erdoğan kaldırmadı, kaldıramadı.
Türkiye’de siyasetin normalleşmesi ve demokrasinin yerleşmesinin tek bir yolu vardır o da 12 Eylül öncesinde uygulanan seçim sisteminin yeniden tesis edilmesi, bu yolla en küçük siyasi oluşumların bile Meclis’te temsil edilmesi sağlanmış; hak edilmemiş iktidarların varlığı da dengelenmiş olacaktır.
Çiller, Erbakan, Bahçeli, Ecevit, Mesut Yılmaz o barajı makul seviyelere indirmiş olsaydı 2002 seçimlerinde kendilerini Meclis dışında bulmayacaklar, AKP de %32’si dışarıda kalmış oy ile %34,28 ile 365 milletvekili çıkarıp tek başına bu kadar rahat iktidar olamayacaktı.
Kendi çıkarınız için kaçındığınız her şey yarın gelip sizi vuruyor.
Aynı şey kukusuz AKP’nin de başına gelebilir.
Türkiye’nin en önemli kırılımlarından ve büyük sorunlarından biri olur HDP’nin %9,99 ile Meclis dışında kalması.
Bunun 2002’de Erdoğan’ın en yüksek oyu alıp, yasaklı olması nedeniyle Meclis dışında kalmasından farkı yoktur.
O tarihlerde Deniz Baykal belki de siyasi tarihimizde görülmemiş derecede yüksek demokrasi örneği göstermiştir, önemlidir.
Milletin iradesi 3 Kasım 2002’de Erdoğan’ı başbakan seçmiştir ve onun Meclis dışında kalması her bakımdan bu iradenin topal bir yansıması anlamına gelecekti ve Baykal buna izin vermedi.
Ancak 3 Kasım 2002 seçim sonuçları her bakımdan milletin iradesini hiçe sayan sonuçlar da içermiştir.
MHP, DYP ve Genç Parti’nin kıl paylarıyla dışarıda kalması yanlış olmuştur.
13 yıl sonra yine aynı yere geldik ve aynı sorunla karşı karşıya kalınmıştır.
ADAY/PARTİ |
OY SAYISI |
GEÇERLİ |
TOPLAM |
2015 HDP | 4.609.591 | 10,00% | 8,14% |
2014/DEMİRTAŞ | 3.958.103 | 9,76% | 7,11% |
2014 BDP-HDP | 2.966.257 | 6,61% | 5,63% |
2011 BAĞIMSIZLAR | 2.827.672 | 6,58% | 5,62% |
2007 BAĞIMSIZLAR | 1.835.486 | 5,24% | 4,29% |
2002 HADEP | 1.960.660 | 6,22% | 4,74% |
(TOPLAM; kayıtlı tüm seçmen içindeki, GEÇERLİ; oy kullananlar arasındaki oranı gösterir)
HDP’nin %10 oy oranı var mı yok mu ben de çok merak ediyorum. Çünkü bu oy artışının matematiksel karşılığının bu kadar kısa sürede değişmesini anlamakta zorlanıyorum.
Siyasal anlamda Kürt hareketi 2002’den bu zamana 2014 yılına kadar hep belli bir seviyede ve oyda kalmışken, 2014’teki Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Demirtaş’ın adaylığı ile başlayıp, BDP>HDP dönüşümü ile devam eden yaklaşık 5 aylık süreçte nasıl oldu üzerine bir milyon kişi eklendi ve ilave olarak bugün %10’luk barajı zorlayan 700.000 kişi daha geldi ve toplamda 1.700.000 kişi ile yerel seçimlerdeki seçmene yakın bir sayıya ulaştı ve bu nasıl oldu merak ediyorum.
Aynı süreçte CHP ve MHP’nin de oylarını artırdığı göz önünde bulundurduğumuzda HDP’nin bu yükselişinin geri planında AKP’den kopan Kürt seçmenin olduğunu söylememiz gerekiyor.
Eğer sosyolojik olarak bu doğruysa bu seçmenin 2015’e kadar AKP’ye oy veren ve onun politikalarını destekleyen bir bilinçte olduğu sonucu da çıkar.
BDP’den HDP’ye olan dönüşüm sürecini İmralı Tutanakları’ndan okumuştuk. İmralı Tutanakları, Hükümet’in uzun yıllar boyunca yürütmeye çalıştığı Çözüm Süreci’nin bir anlamda deşifre edilmiş halidir.
Bu da eğer gerçekten HDP bugün %10 barajını zorlayacak bir seçmene ulaşmışsa, Çözüm Süreci ve haliyle de AKP’nin kendi eliyle yürüttüğü politikaların sonucu olmuş oluyor ki zaten Şubat ayı sonunda Dolmabahçe’de ortaya koyulan on maddelik ortak deklarasyon ile belli bir çerçeveye de oturuyor.
Zaten HDP ile ilgili tüm kafa karışıklığı, AKP ile aralarında gizli bir ajandalarının olup olmadığı yönündeki soru işaretleri de bu nedenle oluşuyor.
Daha üç ay öncesine kadar çeşitli yollarla yürütülen bu süreç nasıl oldu da bu seçim döneminde bir anda kesintiye uğradı ve birbirine karşıt iki görüş söylemine dönüştü?
Her ne olmuş olursa olsun bugün bir HDP gerçeği vardır ve güncel tüm anketlerde %9-12 arası bir dilimde olduğu görülmektedir.
HDP’nin barajı aşması çok önemli demokrasi olayı olacaktır; ancak temel mesele yazımın başında sorduğum şekliyle %9,99 ile Meclis dışında kalmasıyla ortaya çıkacak topal durumdur.
HDP’nin barajı geçmesi aynı zamanda AKP’nin iktidar kuramayacağı bir sayıda kalması, geçememesi ise HDP’nin kazanması gereken en az 55-56 sandalyenin adaletsiz bir şekilde AKP’ye kayması demektir.
Bu sadece demokratik olarak yanlış olmayacak bir bölgenin millet iradesinin Meclis’e yansımadan temsilcisiz kalması anlamına gelecektir ki özellikle AKP’nin bizzat kendisinin yürüttüğü Çözüm Süreci ile çelişecektir.