Fatih Terim’i başarıya götüren ve kimselerde olmayan avantajları


Fatih Terim, futbol kamuoyunda öylesine yüksek bir yerde duruyordu ki Alaçatı’daki Kebapçı’yı basmaya giderken bile sonuçlarından kendince oldukça emindi. Ancak öyle olmadı, bir anda rüzgar tersten esmeye başladı ve fırtına şekline dönüşerek onu Milli Takım’dan kopardı attı.

Fatih Terim’in Milli Takım’daki geleceğinin uzun süreli olacağı beklentisi Galatasaray’da teknik adam arayışlarını onun dışındaki figürlerle devam ettiriyordu. Önceki sezonun ortasında ismi gündeme gelen Karabükspor teknik direktörü Tudor’un Galatasaray’a geçiş süreci her ne kadar etik olmasa da üzerinde durulmadı.

Üzerinde duracak olanlar zaten bu sürecin “başdestekçileriydiler.” Yarım ağızla “şık durmadı” şeklinde adet yerini bulsun kabulünden söylemlerle geçiştirildi. Aynı şeyi Fenerbahçe yapmış olsaydı ana gündemin birinci maddesi “etik” olurdu. Şimdi bunu cebimize koyalım çünkü birazdan sıklıkla kullanacağız.

Fatih Terim Temmuz sonu Ağustos başı itibarıyla boşa çıkmasıyla yıllardır etrafına kol kanat duranlar adına fikri ve eylemsel bir boşluk, belirsizlik oluştu.

Milli Takım’dan resmen kovulmuştu ve gerekçesi sportif olmaktan çok uzak, ayrıca Fatih Terim gibi başaktörün asla yaşamaması gereken bir durumdu. Bir an önce kariyerinin üzerine düşen bu gölge kaldırılmalıydı.

Genel söylem “500 milyon TL’lik koca Galatasaray Tudor gibi bir çömeze teslim edilemeyeceği” anafikrinin etrafında şekil alacaktı, sürece dair zihni hazırlıklara başlandı.

TABLO

Ancak beklenmedik bir şey oldu; Galatasaray lige fırtına gibi girip, Fenerbahçe de beklenmedik şekilde puanlar kaybedince Tudor bir anda yükselen değer haline geliverdi.

Puan farkı ile lider giden bir teknik direktörü yerinden nasıl edebilirdiniz?

Kuşkusuz yaşayacağı peş peşe başarısızlıklar ve puan kayıplarıyla.

Galatasaray, Fenerbahçe maçından küçük hasarla çıkmasına karşın Başakşehir deplasmanının ikinci yarısı Sarı Kırmızılılar için tam anlamıyla büyük bir bozguna dönüşecektir; 5-1!

İlk fitil orada ateşlendi.

“500 Milyonluk bütçe Tudor gibi bir çömeze teslim edilemez!”

Artık yüksek sesle dile getirilebilirdi.

Son yirmi beş yılda yavaş yavaş gelişmiş, büyümüş, oluşumunda Fatih Terim’in de büyük katkısı olan, birazdan detaylarına da gireceğimiz o güçlü etki Tudor’un altındaki sehpaya ilk tekmeyi vurmuştu.

İkinci ve nihai tekme Beşiktaş maçı sonrasında yaşandı. İlk yarısı 0-0 biten maçın ikinci devresinin hemen başında kaleci Muslera’nın yaptığı beklenemedik hatadan yenilen golden sonra ipin ucu kaçacak, ezeli rakibine farklı yenilmenin ötesinde takıma oynattığı mahkum oyun Tudor’un fişini çekecektir; 3-0!

Fatih Terim’in Galatasaray’dan son ayrılış dönemini biliyoruz. Ünal Aysal’ın Mancini’yi getirdiği süreçte de benzer bir plan vardı. O gün mağdur tarafta duran Fatih Terim’in 4 sene sonra bir başka teknik adamın mağduriyetini sessizce izlemesi oldukça anlamlıdır.

Fatih Terim, Alaçatı vukuatından itibaren derin bir sessizliğe bürünürken, etrafındaki güç sürekli konuştu ve eylemler yaptı. Sahip olduğu bu büyük konforun başka hiçbir teknik adamda olmadığı da ortadadır.

Peki bu süreç kolay mı yaratıldı?

Fatih Terim’i böylesine donanımlı hale getiren şey neydi?

“3 Temmuz ve Fenerbahçe İdolojisi” isimli kitabımda bunun çok daha geniş detayları vardır, biz şimdi teknik direktör özelinde mercek altına alıyoruz.

Önce insanlık için oldukça küçük ancak Türkiye Spor Medyası bakımından çok büyük bir alıntı yapalım.

HINCAL ULUÇ FATİH TERİM

Ne diyor Hıncal Uluç okuyalım.

Ben 57 yıllık gazeteciyim. Ne çıkarttığım gazetelerle, ne çıkarttığım dergilerle, ne yazdığım yazılarla gurur duyuyorum. Şöyle Bab-ı Ali’yi bakıyorum; “Şunların ustasıydım ben” diyorum, bu bana gurur veriyor. Bunlar yaşayan gururlar çünkü… ‘Şunu ben yetiştirdim, bunu ben yetiştirdim’ diye ağzımdan çıkmadı. Böyle bir laf duydun mu? Hayır. Ama ben de biliyorum, onlar da biliyor. Bu da bana yeter. (1)

Hıncal Uluç beş yıl önce yaptığı bu açıklamada “57 yıl” demiş, şimdi 62 yıl oldu, demek çok şey yapmış. Neler yaptığını biliyoruz. Medya’daki değişim dönüşüm zaten son 40 yılda oldu. Her şeyi elbette getirip Hıncal Uluç’a bağlayamayız ancak süreçte etkin rol oynadığına şüphe duymuyoruz.

HINCAL ULUÇ 21

Medya-futbol ilişkisine baktığımızda bunların birbirini besleği, büyüttüğü gerçeğini yadsıyamayız.

Fatih Terim’in “imparatora” dönüştüğü 1997-2000 arasındaki dört sezonda Galatasaray’ın Hükümet-TFF-MHK-Medya içindeki ilişkileri, oradaki etkin kişilerin yarattığı ortamı her vesile ile konuşuyoruz.

Teknik direktörlük yapmaya başladığı ve yolu Milli Takım ile kesiştiği süreçte Türkiye’nin bir çok genç oyuncusunu takip etme, onlarla ilişki kurma şansı yakalamıştı.

FATİH TERİM TRANSFER

Bu anlamda Ankaragücü-Göztepe ve İtalya macerasını gözardı edip, 1990 yılını milat kabul edersek tam 28 yıl “Milli Takım-Galatasaray döngüsünde” Fatih Terim bu ilişkiyi her seferinde canlı tuttu; ondan fazlasıyla yararlandı.

Ligin 33. Haftası, Fatih Terim maç öncesinde eski futbolcusu Sadık Çiftpınar ile hasret gideriyor. Soru şu; bu türden görüntüler neden kamuoyunun önünde veriliyor?

FATİH TERİM SADIK

Sadık Çiftpınar karşılaşmanın 20. saniyesinde rakibe pas verip, takımın gol yemesine sebebiyet verecektir.

Bir başka karede Fatih Terim, Kayserispor deplasmanında Deniz Türüç ile sohbet halinde; Milli Takım’da kendisine ilk defa forma veren adama futbolcu elbette şükran duyuyor.

FATİH TERİM DENİZ

Futbol dünyasının bu kadar içinde olup, birbirlerini her fırsatta görüp, haberleşebilecek kişilerin kamuoyu önünde böylesine kucaklaşması ne kadar normaldir; günlük hayatımızda biz benzer yaklaşımlar kuruyor muyuz, kendimize sormamız gerekiyor.

Burada dışarıya verilmek istenen bir mesajla birlikte 28 yıllık bir sonuç olduğunu da söylemeliyiz.

GALATASARAY

Bu sonucun ne tür etki yarattığını gösteren güzel bir veri var; Galatasaray’a yapılan faul sayıları. Şampiyonluğa oynayan bir takımın daha fazla faule maruz kalması gerekmez mi?

Gerekmiyor. İstatistik verilere göre şöyle bir yorum yapılabilir; Galatasaray topla oynamada zaten 4. sırada, topa sahip olmada da 3. Top ayağında değil ki faul alsın!

“Topla bu kadar az oynayan bir takım nasıl şampiyon oluyor?” diye soramıyoruz, sırası gelemiyor bir türlü.

Tudor, görevinden alındıktan sonra yerine geçecek kişinin kim olacağı o kadar belliydi ki…

Kimse doğru mu yanlış mı tartışmasına girmedi. Dikkat edilirse konu “Fatih Terim ilk defa kendisinin yapmadığı bir takımın başına geçecek, risk alıyor” ekseninde kaldı.

Çünkü o gün bunu tartışması gerekenler, Aykut Kocaman’la, sakalını bile tutuşuna gıcık olacak derecede saçma sapan ve bitmek bilmeyen hesaplaşma içine girmişlerdi. Bu hesaplaşma sezon sonuna kadar gündemde tutuldu.

Kimse Fatih Terim’in ne futbol oynattığını sorgulamadı; “elindeki kısıtlı kadro ile şampiyonluk yarışı veriyor, oyuna sokacak 14. oyuncusu yok” mahrumiyeti öylesine güzel işleniyordu ki bu artık maç sonlarındaki basın toplantıların dahi dile getiriliyor, Fatih Terim de onlara minnet duygusuyla karşılık veriyordu.

Fatih Terim bu süre boyunca hep sustu. Sanki “hocam gerekeni biz söyleriz” demiş gibiydi futbolun önde gelenleri.

Fatih Terim görev yaptığı süre boyunca bir kere olsun Aykut Kocaman’a yapılan eleştiriler gibi söyleme maruz kalmadı.

Aykut Kocaman’ın futbolunu beğenmeyenler Fatih Terim minimalizmini nasıl yeterli görmüşlerdir, bu üzerinde düşünülümesi gereken bir konudur.

Yukarıda lig ortalamalarını paylaştık; Galatasaray hangi maçını “Şampiyon gibi oynamıştır?” 

Bu ülkede iyi futbol ne zaman doğru tarif edilmiştir de buna uygun oynayabilenler ve oynayamayanlar arasındaki fark anlaşılabilmiştir?

Cevapsızdır!

Sorun her ne olursa olsun kazanmak değil midir?

Zaten Fatih Terim de tüm gerçekliğini bunun üzerine kurmamış mıdır? Netice itibarıyla Galatasaray bir kere daha şampiyon olmuş, Fatih Terim bir defa daha kendini ispat etmemiş midir?

Peki Galatasaray’da bu kadar rahat ve ezbere en kıt şartlarda başarılı olan bir teknik adam Milli Takım gibi kaynakları sonsuz bir ortamda istediği başarıya nasıl ulaşamamıştır? 2016 Avrupa Şampiyonasındaki fiyaskoyu, 2018 Dünya Kupası Finallerine katılamayışımızı elbette Fatih Terim’e soracağız; ancak bu bile yeterince dile gelmemiştir.

2016 Finalleri sırasında yaşanan prim olayı ihalesinin futbolcular üzerine kalması, konunun kısa süre sonra Arda Turan-Fatih Terim polemiğine dönüşmesi ve futbolcunun yaptığı yanlışlar sonrasında sürecin unutulması ya da unutturulması da Fatih Terim’in çevresel etkisiyle açıklanabilecek bir durumdur.

“Bu futbolcularla bile bile Avrupa Şampiyonasına neden gittin Hocam?” sorusunu sormaya kimsenin cesareti olmamıştır!

Ayrıca Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde Fatih Terim dönemindeki sonuçlarını küçük bir bilgi olarak ekleyelim; Yeni macerayı da bir kaç ay sonra hep beraber izleyeceğiz.

Fatih Terim’in Galatasaray’dan arta kalan zamanını Milli Takımlarda geçiriyor olması, netice itibarıyla Federasyonla kurduğu direkt ilişkiler elbette onun Federasyonun yönettiği başta MHK olmak üzere kurumlardaki çalışanlar üzerinde de etkisini genişletmektedir.

Fatih Terim, Milli Takımı çalıştırırken öyle yetkilerle donanmaktadır ki Türkiye’nin tüm futbol yönetimi ona bağlanmaktadır. Bir sene sonra Fatih Terim’in aynı yetkilerle Milli Takım’a geri dönmeyeceğinin bir garantisi var mıdır?

Yok canım bu kadarı da olmaz artık!” diyebiliyor muyuz?

Federasyon tarafından tam yetkili olarak atanan bir kişinin elbette bir ikisi hariç hakemler üzerindeki etkisi Abdullah Avcı, Aykut Kocaman ya da Mehmet Özdilek’ten farklı olacaktır.

Bu eşyanın tabiatına uygun bir durumdur.

Hakemlerin bu kadar baskı ve etki altında kaldığı, zaten normal şartlarda dahi görevlerini yapamadığı bir ortamda Fatih Terim’in yaratacağı fiili durumu hesap etmek gerekir.

Galatasaray bu sezon duran ve yan toplarda en fazla gol yiyen takımlardan biriydi. Muslera’nın her çıkışında sorun vardı ve özellikle yenilen gollerden sonra kalecinin Galatasaray’daki geleceği üzerine bile konuşulmaya başlanmıştı.

ŞL

Şampiyonlar Ligi finalindeki bir hava topu mücadelesini devam ettiren hakemin bu kararı bizde özellikle ligin ikinci yarısında Muslera lehine çalınan faul düdüklerini hatırlattı.

Avantajı görebiliyor musunuz?

Sadece avantaj değil bu; tam anlamıyla konfor, rahatlık, huzur alanı.

Bütün bir sezonu Aykut Kocaman’ın Valbuena’yı neden ilk 11’e koymadığı üzerinden yorum yaparak konuşan, ancak kimselerin beğenmediği oyuncularla bütün finalleri oynadığının hakkını veremeyen futbol medyamız; Fatih Terim’in Donk’u takıma kazandırmasını teknik direktörlük başarısı, farkı olarak gördü.

Bu kimin başarısı ya da başarısızlığıdır üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir konudur.

Çok uzattım değil mi?

Daha yazacak şok şey var.

Hayat birilerine bu kadar rahatken, başkaları için neden mesleği bile bırakacak hale gelebiliyor, başarı dediğimiz şey nasıl yaratılıyor ve değerlendiriliyor?

Bence sizin de daha fazla düşünmeniz gerekiyor.

(1) http://www.milliyet.com.tr/hinca-uluc-tan-fatih-terim-e-galatasaray-1705332-skorergaleri/?PAGE=4

Görseller:

https://www.transfermarkt.co.uk/fatih-terim/profil/trainer/253

http://tr.matchstudy.com/TSL2017-18/TSLiTeam.aspx?round=34&id=Galatasaray&page=01

http://www.mackolik.com/Puan-Durumu

@FutbolArena

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: