Çok güçlü tarihi bir roman; Ivanhoe


“Ivanhoe” çok uzun yıllardan bu yana okumayı hedeflediğim eserlerden biriydi. Yine yıllar önce TÜYAP’tan satın aldığım Milli Eğitim Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu baskıyı dili nedeniyle okuyamayı başaramadığımı buraya not düşmem iyi olur sanırım.

Walter Scott ülkemizde yayını olmayan yazarlardan biridir. Bunun nedenini bugüne kadar araştırmaya pek ilgi göstermemiştim. Daha çok fantastik kahramanlık hikayeleri yazmasının etkili olduğunu düşünüyordum. Oysa başka sebepler de varmış.

Yazarın hem ülkesinde hem de edebiyat çevrelerinde çağdaşları tarafından Van Gogh vari şekilde pek itibar görmemesi nedeniyle uzunca bir süre eserlerine mesafeli yaklaşılmış.

Bu durum maalesef tüm sanatçıların yaşadığı türden “cemiyete” dahil olamama ve dışlanma sorunu; günümüzde ne kadar etkiliyse, önceki dönemlerde de vurucu bir şekilde yaşanmıştır.

Örneğin ülkemizde kitap yayınlatmak her zaman hem zahmetli hem de aşılması bir takım ilişkilere dayalı bir meseledir. Yıllarca bu engeli geçebilmek için tecrübe ettiğimden yakından iyi biliyorum.

Okuyucuya kitabı ulaştırmanın bir aracı olan kendi basım maliyetlerini karşılayarak yayınlatmanın bugün Türkiye’deki edebiyat çevrelerinde burun kıvrılarak yaklaşılması da benzer bir vakadır.

Birçok edebiyat yarışmasına bu şekilde basılmış kitapların kabul edilmemesi veya değer verilmemesi de yine bunun bir uzantısıdır.

Walter Scott’un eserlerine ve edebi uslubuna karşı yapılan dönemsel eleştiriler çok uzunca bir süre okuyucunun yazara olan yaklaşımında belirleyici hale gelmiştir.

Bunun nedenlerini aslında Ivanhoe eserini okuduktan sonra ayırt edebilmek de mümkün.

Edebiyat her zaman insana dair olanla, içselleşen, derinleşen metinlerle güçlü hale gelmiştir.

Dostoyevski edebi dehasını buradan almaktadır.

Tam çağdaşı olmasa da Ivanhoe’dan birkaç eser önce okuduğum Virginia Woolf’un Deniz Feneri’nde de bu ayrımı net olarak ayırt etmek mümkündür.

Walter Scott belki edebi yönden zayıf kalmakla birlikte aslında başka bir şey yapıyor ve bunda da ustalaşıyor; kendine yer ediniyor.

Tarihi Roman…

Kitaba dair fikirlerim olmasına, filmini yıllar önce izlememe rağmen Ivanhoe’yu okumadan önce içeriğinin böylesine güçlü tarihsel kişi, örgüt ve olaylarla örülü olduğunu asla tahmin edemezdim.

Örnek vermem gerekirse “Tapınak Şövalyeleri Tarikati”ne dair öylesine donanımlı, detaylı bir anlatım var ki benim gibi neredeyse ömrünün yarısından fazlasını bu tarikatı incelemeye ayırmış bir kişi için çok önemli okuma metinleri veriyor.

Kitabın son kısmında Tarikat’ın Büyük Ustası ile Aslan Yürekli Richard arasında geçen diyalog Tapınak Şövalyeleri’nin dönemlerinde nasıl bir rol üstlenmiş olduklarını çarpıcı bir biçimde tarif ediyor.

Meraklısı için belki uzun yıllar sürecek bir tarikat okuması gerektiren betimlemeyi kitabın içinde net bir şekilde görüyorsunuz.

Üstelik her tarikat, cemaat, örgütte olduğu gibi üyelerinin hayat görüşlerini, davranışlarını nelerin değiştirdiği ve farklılaştırdını da.

Bir diğer tarihi geri plan bugünkü İngiltere’nin gelişiminin anlatılması; Sakson ve Normanların öncelikle kavgası, sonrasında da bir araya gelmesi, kaynaşması.

İngiltere Kralı olan Aslan Yürekli Richard aslında İngilizce bilmeyen bir Norman soylusu. Saksonlar kendilerini ırksal olarak İngiliz olarak görürken, Normanları işgalci olarak nitelendiriyor. Kahramanlardan Ivanhoe’nun da babası olan Cedric sıkı bir Sakson olarak her fırsatta ve konuşmasında özellikle belirtiyor.

Diğer yandan Richard sonrasında kardeşi Prens John tarafından imzalan Magna Carta’nın geri planındaki güçlü derebeylerinin etkinlik alanlarını eserin içinde okuyabiliyoruz.

Eserin önsözünde Murat Belge Walter Scott için “sınıflar ayrımına dikkat etmeyen bir yazar” olarak bir tanımlama yapsa da aslında bunların herbirinin toplumsal katmanda bir yere denk geldiğini de görebilmek gerekiyor. Bunun için kaba bir sınıf tanımlaması yapmasına veya buna ideolojik olarak değer verip vermemesine gerek olmadığını düşünüyorum.

Ayrıca eserde toplumsal hayatın içinde farklı roller üstlenen kişiler o kadar güzel resmedilmiş ki hem onların dünya görüşleri hem de karakterleri üzerine çok güçlü fikirler elde ediyorsunuz.

Kuşkusuz eserdeki en ilgi çekici anlatım ve diyaloglar Yahudilere ait kısımlar.

Yorklu Isaac

York’lu Isaac önce fakir bir dilenci olarak karşımıza çıkıyor. Sonra krala bile fon sağlayacak zenginlikte birine dönüşüyor. Yaşamının neredeyse her yerinde para ve onunla ilgili hesaplar var. Neredeyse diyorum, çünkü mesele kızı Rebecca ile ilgili yere dayandığında çok güçlü bir karaktere dönüşüveriyor.

Rebecca rolünde Elizabeth Taylor

Rebecca çağının tıp bilgini olarak tariflenen aynı zamanda da güçlü bilge tarafı olan bir karakter… Tabii bu kitap okumasının çok öncesinde Rebecca’yı Elizabeth Taylor’da vücut bulmuş haliyle izlediğimiz için aynı zamanda ne kadar güzel olabileceğine dair zihnimizde hemen bir fotoğraf geliveriyor ki Walter Scott her fırsatta Rebecca ve Rovena’nın güzelliklerine vurgu yapıyor.

Rovena ve Rebecca

Rebecca ve sağlığı ile yakından ilgilendiği Ivanhoe arasında geçen diyaloglar kitabın en içsel ve edebi kısımları olmaya adaydır.

Rebacca’nın ayrıca “Tapınakçı” De Bois Guilbert ile yaptığı birden fazla konuşma da tam anlamıyla nasıl faziletli kişi olunur metni niteliğinde.

İki farklı güçlü Yahudi karakterinin eserde böylece vurucu verilmesinin de tarihsel anlamda bir yere karşılık geldiğini anlıyoruz.

Mesela Yahudi Rum ve Ermeni etkisi bizim tarih yazımımızda eksik kaldığını düşündüğüm bir unsurdur.

Eserin ismini aldığı Ivanhoe karakterinin metin içinde o kadar da önplanda görünmemesi kitabın ilginç notlarından biri olabilir.

Mesela Kral Richard, Ivanhoe’dan çok daha fazla sahnede kalıyor.

Sonradan Robin Hood’a dönüşecek olan Locksley de aşina olduğumuz bir başka önemli karakter olarak rol alıyor. Robin Hood’un gerçek mi yoksa hayali bir kahraman mı olduğu hâlâ üzerinde tartışılan bir polemik konusu. Ancak özellikle o dönemde ormanların içine saklanan ve özellikle de Normanların baskısından kaçan Sakson kanun kaçaklarının varlığını herkes kabul ediyor ve biliyor.

Yukarıda filmden söz ettim. İnternette bizim aşina olduğumuz herhangi bir platformda filmi bulamadım. Bir yerde var; ona hızlı bir şekilde göz attığımda ve zaten hafızamda da kaldığı şekliyle karşılaştırdığımda kitapla arasında belirgin farklar olduğunu belirtmem yerinde olur.

Çocukluğumuzda izlediğimiz ve bizi etkisi altına alan eski filmlerin bambaşka tadı oluyor orası bir gerçek ama şunu da eklemek gerekiyor prodüksiyon olarak günümüz sinaması karşısında fazlasıyla basit kalıyorlar. Yepyeni prodüksiyonla bir Ivanhoe filmi çok iyi olurdu.

Kitap, yazın da etkisiyle çok uzun süre elimde kaldı. Okumasının çok kolay olduğunu da söyleyemeyeceğim elbette. Ancak tarihe meraklı herkesin okumasını kesinlikle tavsiye ediyorum.

One Reply to “”

Şenol ARAS için bir cevap yazın Cevabı iptal et