Fransa 11 yaşındaki kızın ülkesine girmesinden korkuyor!


Yaklaşık üç ay önce baldızım gastronomi ile ilgili bir proje kapsamında Marsilya’ya gönüllü olarak çalışmaya gitti. Detayları önemli değil. Okullar kapandıktan sonra kızını yanına alıp, Temmuz başı ya da ortalarına doğru projenin tamamlanmasıyla birlikte Türkiye’ye geri dönmeyi planlıyorlardı.

Okullar kapandıktan sonra sevimli yeğenimizin Fransa’ya gitmesini beklerken, işin zora girdiği, çünkü konsolosluğun vize vermediğini öğrendik. Bu benim için çok sürpriz sayılmayacak bir durumdu çünkü özellikle Fransa başta olmak üzere bir çok AB üyesi ülkenin vize verme konusunda getirdikleri zorlukları sürekli takip ediyoruz, yaşıyoruz.

Birlikte çalıştığım mühendis arkadaşımın Temmuz sonunda İngiltere’ye gitmek için yaptığı başvuruda istenen belgeler artık aşağılanma noktasına getirmişti konuyu.

Açıkçası Avrupa Birliği’nin kendi içindeki kendini beğenen tavrını anlayabiliyorum. İşin özü “biz sizlerle aynı seviyede değiliz” ana fikri ile başlayıp “ülkelerimizde de sizi görmek istemiyoruz” ile kesin bir yargıya dönüşüyor.

Başa dönecek olursak, projenin Fransız üyelerinin Marsilya’da kendi ülkelerini protesto etmesiyle başlayan ve bu küçük kızın eğer Fransa’ya girmesine izin verilmezse ülkeyi terk edecekleri ile devam eden tehdit sonuç verdi ve geçtiğimiz Pazar günü yeğenimiz annesine kavuştu.

Bu tutumları dahi kendilerini çok beğenmiş Fransız hükümetinin ne kadar kaypak olduğunun tipik göstergesiydi.

2008 yılında Avrupa ucu ABD’den gelen büyük bir krizle sarsıldı. Fonlar battı, bankalar çöktü. Tahmin ediyorum ki o krizden etkilenenlerin bir kısmı artık yoksulluk sınırın da altında bir yaşam mücadelesi veriyor olmalılardır.

2001’deki krizin bize yaptığı şeyi hatırlamak bile istemiyorum.

Şimdi kriz Avrupa Birliği’nin içinde bir takım sınır vilayetlerinin içinde alevlenmiş gözüküyor. Bunlardan bir tanesi de komşumuz Yunanistan’dır. Yunanistan AB üyesi olduktan sonra birliğin bir takım fonlarını kullanarak ekonomisine şekil verdi. Ancak bu görece rahat bir şekillendirme süreciydi ve para girişi olduğu sürece işliyordu.

Yunanistan’ın ülke olarak bizden çok farkı yoktur. Hatta insan yapısının bize benzediğini de biliyoruz. Emperyalizmin 19. yüzyılda bu iki ulusu birbirine düşman etme stratejisi çok doğru bir sonuç vermiş, 20. yüzyılın hemen başında Anadolu’da savaşmışlardı. Türkiye ile Yunanistan’ın aralarındaki düşmanlığı devam ettirmenin her iki ulus için bir yararı yoktur.

İsmail Cem ile Papandreu’nun yeni milenyumun hemen başındaki dostlukları aradaki soğukluğun ortadan kaldırılması için bir fırsat yaratmıştı.

Yunanistan, kendisinden çok daha büyük ekonomilerinin bulunduğu dev birliğin içinde kendi kendine yetecek bir model yaratamadığı gibi onlara benzeyeceğim derken borçlandı da borçlandı. Şimdi ne o borçlarını geri ödeyebiliyor ne de yeni kaynaklar bulabiliyor.

BBC Türkçe’nin haberine göre ilk kurtarma hamlesiyle 110 milyar Euroluk bir kaynak aktarımı olmuş ve yetmediği gibi 80 milyar Euro ek finansa ihtiyacı olduğunu okuyoruz.

Şöyle bir kıyaslama yapalım Türkiye 2001 yılında 4 milyar dolar paranın yerine koyulamaması nedeniyle krize girmiş, 1 Mart 2003’de meclisteki tezkere oylamasını 8 milyar dolar için yapmıştı.

Hiç kuşku yok ki bugün Türkiye için rakamlar da aynı seviyeye gelebilir.

Ekonomi çalışmıyor, devlet çalışanlarına maaş ödeyemiyor.

Bu kapitalizmin ne ilk ne de son krizidir.

AB nasıl 2008’de elini cebine atmışsa bugün de Yunanistan’ı kurtarmak için aynı hamleyi yapmak zorundadır. Çünkü Yunanistan’da başlayacak bir halk ayaklanmasının etkileri ile baş edebileceğini hiç sanmıyorum.

Artık kapitalizm sorunları insanlara para vererek, tüketime ve rahata alıştırarak çözme aşamasına geçmiştir.

Fransa bu konuda çoktan gönüllü olduğunu ilan etti.

Yunanistan’dan sonra Portekiz, İspanya, İrlanda ve hatta İtalya’nın da aynı yolu takip edeceklerini tahmin etmek için fal açmaya ya da iddiaya girmeye gerek yoktur.

Yunanistan bu krizi Türkiye ile yakınlaşarak, kapılarını açarak, pazarına insan çekerek aşabilir. Hatta bu her iki ülke için çok büyük bir fırsattır da…

Ancak AB buna izin vermiyor.

11 yaşındaki küçük bir kızın ülkesine girmesinden korkuyor.

1000 yıl önce Haçlı Orduları ile bu coğrafyadan çalarak zenginliklerini depoladığı topraklarının bu sefer tam tersi bir istilaya uğramasından tir tir korkuyor.

Her şeyin bir bedeli olduğunu ve ödemek zorunda kalacaklarını biliyorlar ancak bunu ötelemek için sürekli çaba harcıyorlar.

Demokrasi ve hümanizm anlayışlarının bir sınırı var.

Ve o koruma duvarları Avrupa’yı aynen 1789’daki Versailles Sarayı’nın içindekileri koruduğu gibi koruyor.

Kapitalizm yaklaşan bu dev dalgadan bakalım nasıl kaçacak, tarihin tam merkezinde olarak belki de aktörleri olarak yaşayacağız.

http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/06/110620_eurozone_mason.shtml

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: