Başbakan tarihi yeniden yazmaya kararlı ya edebiyatımızın baş yapıtlarından bir tanesi Tutunamayanlar’ı yeniden yorumluyor, bütün anlamını içeriğini, kurgusunu bozuyor.
Buradan çıkacak en güzel sonuç belki de toplumun Oğuz Atay okumamış geri kalan unsuralarının bu büyük yazarın adını Başbakan’ın ağzından duyarak, ilgi göstermesi ve okumaya yönelmesi olur.
Ne diyor Erdoğan;
“200 yıl boyunca bu toprakların asli unsurları, millet, yoksullar, okuyamamış olanlar, kendisini ifade edemeyenler, fırsatları imkanları olamayanlar, milli ve manevi değerlerine bağlı olanlar, sistematik bir tahrike aşağılanmaya maruz kaldılar.
Rahmetli Oğuz Atay, onları yani bizleri “tutunamayanlar” olarak tarif etmişti. Hiçbir ayrım yapmadılar. Elit bir zümre, Türk demeden, Kürt demeden, Alevi-Sünni demeden, halk yığınlarına karşı sürekli bir kibir sergilemişti. Son yıllarda birçok konuşmamda bunların üzerinde durdum. Bizim özgüvenimizi yok etmek istediklerini, bizim de buna karşı direnmemiz gerektiğini defalarca ifade ettim. Hani dikleşmeden dik durmak diye ifade ettiğim konu. Milletin 77 milyon ayrımsız şekilde bu toprakların birinci sınıf vatandaşı olduğunu defalarca vurguladım.”
Tutunamayanlar gerçekten bu tarifte yeralanlar mıdır?
Yoksa yapılan ağır bir tahrifat mıdır?
Eğer konuyu bu kadar etnik, sınıfsal, dini temellere kadar indirgerseniz işin içine başka şeyler girer, anlamın kaybolmasına da neden olursunuz.
Peki nedir tutunamamak?
Bu bir modernleşme, Cumhuriyet Türkiye‘si sorunudur.
Doğu ile batı, modernlikle geri kalmışlık arasında kalmış ve kendisini hiçbir yere ait hissedemeyen insandır tutunamayan; birey olma meselesidir!
Oğuz Atay iyi bir sosyalistti, toplumcuydu ancak kahramanlarının derdi sınıfsal değildi; hatta Selim Işık olsun, Turgut Özben olsun her ikisi de okumuş, mühendis olmuş, toplumsal kademenin yukarılarına doğru tırmanmış, hatta başbakanın tarifiyle karşılaştırıldığında belki de hiç de bu ayrımcılığa uğramayacak yerde duran kişilerdi.
Turgut Özben’in kendi küçük burjuva hayatıyla nasıl alay ettiğini elbette ancak o kitabı okuyanlar bilir ve anlar.
Bugün aynı çelişkiyi biz de yaşamıyor muyuz? Kendini Turgut Özben gibi hissetmeyen var mı aramızda?
Kuşkusuz birileri de var ve zaten meselemiz de bu değil mi?
Tutunamayanlar birey oluş meselesinin merkezine oturmuş büyük bir eserdir. Keşke Sn. Erdoğan da bu eseri okuduğuna bizleri ikna edebilmiş olsaydı.
Birey olma sorunu Cumhuriyetin ilk yıllarında çok güçlü olarak entelektüelimizi sarıp sarmalamıştı.
Cumhuriyet modern bir ülke inşa ederken evet başbakanın dediği gibi herkesi eşitlemiş, korporatist bir bütünlük anlayışı içinde buna dahil etmişti.
Ancak Cumhuriyetin kendisi de zaten bir tutunamayandı!
Batı gibi olmak istiyor, bir an önce aranın kapanması için çabalıyor, aradan geçen250-300 yıllık tarihin bir an önce yaşanıp bitmesini arzuluyordu.
Ancak geri kalmışlık bir gerçek olarak ortadaydı.
Sadece yabancı dil konuşarak, onlar gibi yaşamayı taklit ederek, yazıyı, dili, takvimi, giyimini, alışkanlıkları değiştirerek toplum modernleşebilir miydi?
Belki ileri gelenler dediğimiz bir grup, ancak asla başbakanın tarif ettikleri değil, farklı bir kimliğe bürünebilirdi; ancak toplum olduğu yerde yaşamayı sürdürdükçe o başkalaşmaya çalışanlar çelişkiyi yaşamayacak mıydı?
Kuşkusuz işte tutunamayanlar buradaki insanlardı.
Düşüncelerini, inançlarını, alışkanlıklarını değiştirmeye çalışıyor ancak yaşadığı şeyden kopamıyordu. O geleneksellik gün gibi ortada duruyor ve zorunlu olarak kendisini gösteriyordu.
Bir kaç yıl önce, kendisini fazlasıyla entelektüel gören bir kişinin boşanmaya hazırlandığı eşinin kafasına dışkı dolu kavanozu boşaltması hangi etnik kimliğe ait olursa olsun bu topraklardaki tutunamama meselesinin nerelere kadar uzanıyor olduğunu tipik bir göstergesidir.
Çelişki derinlerdedir.
Ve iktidarlar bu çelişkinin üzerine hegemonyalarını kurmakta, güçlenmektedir.
Türkiye birey oluş sürecini doğru yaşamış ve içine sindirebilmiş olsa AKP bu kadar çok oy alabilir mi?
Çıkar kaygısı olmasa Tükiye’de bir AKP gerçeği olabilir mi?
Mümkün mü?
Birey oluş sürecinin en derin çelişkileri artık günümüzde yaşanıyor.
Maalesef buna neden olanlar gözümüzün içine baka baka gerçeği saklamak uğruna, belki bilmeden, anlamadan, belki de kasıtlı bir şekilde bütün değerleri değiştirmeye, başka göstermeye çalışıyor.
Son olarak benim kişisel bloğumun en üstünde duran bir Oğuz Atay aforizmasıyla bağlayalım;
“Çok yükseğe çıkamam bende yükseklik korkusu var; kimseyi yarı yolda bırakamam bende alçaklık korkusu var.”
Çok yükseklere çıkarsanız bunu anlamanız da görmeniz de güçleşir.
http://twitter.com/uzaygokerman
Görsel: Turgut Çelik