Giderek çağlayana dönüşen bir nehir gibi akmaya ne dersin?


Başka bir yol bulalım demiştik en son…

Nasıl?

Hep geçmişin içinde bir şeyler bulmaya çalışıyorsun diye beni eleştirebilirsin; ancak geleceği doğru şekilde kurgulayabilmek adına bunu yapmam gerekiyor.

Oldukça uzun bir zaman önce göl manzaralı bir yere gitmiştik. Kar yağıyordu ve gölün üzeri de buz tutmuştu. Gölün etrafında yaptığımız yürüşlerde yıllar boyunca yaşayacağımız sorunların sanki habercisi niteliğinde küçük tartışmalarımız, anlaşmazlıklarımız olurdu.

Ne çok tartıştık ve sürekli kavga ettik değil mi?

O güzelliği yaşamak yerine neyi paylaşamıyor olduğumuzu bugün şaşırarak soruyorum kendime. Bugün yine aynı yerde olsak ne şekilde davranmam, yaşamam gerektiğini artık çok iyi biliyorum.

En son konakladığımız yine bir başka göl manzaralı yerde hislerim, düşüncelerim, geldiğim, ulaştığım yer ilkinden çok başka yerlerdeydi.

Sen artık bunu biliyorsun.

Nefes alamadığım zamanlar oluyor biliyor musun? Tıkanıyorum.

Ancak artık başkalarına sorumluluk yüklememem gerektiğini öğrendim. Her ne oluyorsa öyle ya da böyle sebebi yaptıklarım ya da yapamadıklarımdır.

Yapamamak farkındalığa, alışkanlıklara, donmuş kalmış düşüncelere, saplantılara, kalıplara, şablonlara, reflekslere bağlı olarak insanı içinden çıkılmaz bir eylemsizliğe mahkum ediyor.

İkimize dair olan bu yakıcı olduğu kadar yıkıcı durumda da seni suçlamak yerine kendime sorular soruyorum. Cevaplar arıyorum.

Sabah kaldığımız otel odasının balkon kapısını açtığımda karşımda duran göl manzarasının kusursuzluğunun etkisiyle seni yanıma çapırmıştım. Birlikte o duru, sessiz sakinliğe bakarken ikimizin de zihninden muhtemelen bambaşka şeyler geçiyordu.

Öğleden sonra gölün yanına gitme şansımız oldu. Sen başka bir şeyle ilgilenirken suyun kıyısına kadar indim ve gölün bu kısmının şaşırtıcı derecede kirli göründüğünü fark ettim.

Göl durağan bir coğrafi yeryüzü parçasıydı. Rüzgarın etkisiyle belki yüzeyinde hafif dalgalanmalar görülüyorsa da genel şeklini ve muhteviyatını koruyordu.

Sonra zihnimizde buna benzer göller olduğunu fark ettim. Kişisel özelliklerimiz, hayatı algılama biçimlerimiz, önyargılarımız, değer yargılarımız, reflekslerimiz, bir çok düşüncemiz, muhakeme etme biçimlerimiz, birleştirme ve ilişkilendirme tarzlarımız, hepsi teker teker işte böyle göllere benziyordu.

Uzaktan bakıldığında çok güzel bir manzaraya sahip olsa da yaklaştıkça aslında içinde bir çok eskimişlik, kirlenmişlik hatta canlılığını yitirmiş organizmaları görebiliyordum.

İçinde bu unsurlardan ne kadar çok varsa gölün doğası o kadar değişiyor, farklılaşıyordu.

Aynen bizim zihnimiz gibi…

Oysa nehirler öyle miydi?

Ya da denizler?

Kendi kendisi temizleme yeteneğine sahip, akışın, hareketin yarattığı etkiyle içinde hiçbir kirlilik barındırmıyordu.

Zihnimizde yarattığımız göller gibi ilişkilerimiz de giderek böylesi hal alıyordu.

Her şey durağanlaşıyor, birikiyor, olduğu gibi kalıyordu.

Her konuşmamızın sonunun bir türlü bir yerlere varamaması, hatta daha büyük açmazlara neden olması işte bu canlılığını yitirmiş zihin kıvrımlarımızı kaplamış durgun su birikintilerinin eseriydi.

Bu şekilde ister istemez hem kendimizi eskitiyor, hem de ikimize dair olan geleceği, umudu bitiriyoruz.

Daha kötüsü ne biliyor musun ölüyoruz.

Eğer bir başka yol bulacaksak bu durağanlıktan sıyrılmamız, önce belki ikimizi birleştirecek bir kanal açmamız, onun kendi içinde yaratacağı hareketle zihnimizde eskiye ait değerleri, yaşanmışlığın biriktirdiği özyargıları, refleksleri orada bırakmamız gerekiyor.

Giderek çağlayana dönüşen bir nehir gibi akmaya ne dersin?

Ya deniz manzaralı bir sahil kasabasına gitmeye?

Gidelim mi?

Hadi…

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: