Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki her sabah güne uyandığımızda bugün nelerle karşılaşacağız acaba demekten kendimizi alamıyoruz. Bunun yanı sıra bir de bu olup bitenleri anlama çabası, gayreti ekleniyor elbette.
Ortalama bir İngiliz, Alman, Fransız vatandaşı günde ne kadar zamanını olup bitenleri anlamak için harcıyordur ki?
Hele İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkeleri hiç saymıyorum, çünkü onların sanırım dünyaları bizimkilerden çok farklı ve uzaktalar.
Bizim kaderimiz de bu…
İşyerinde jeneratör olduğu ve yoğun bir iş temposunun içinde olduğumdan dün önce elektrik kesintisini fark etmedim, anlamadım. Neden sonra bir vesile ile muhtemelen Twitter’da gördüm. Sonra eşimden bir mesaj geldi.
Elektrik kesintisinin bize gösterdiği çok önemli detaylar var. Bunu konuşmayı biraz erteleyelim, esas gündeme devam edelim.
Öğle saatlerinde yine Twitter’da gördüğüm bir fotoğrafın temsili bir görüntü olduğunu düşünürken peş peşe haberler düşmeye başladı timeline’a.
İstanbul Adliyesi’nde bir savcı rehin alınmıştı.
Akşam saat 22.00’ye kadar bu gelişmelerle meşgul olduk. Anlamaya çalıştık.
Sanırım hala tam olarak anlayabilmiş değilim olan biteni.
Sorular var, hem de bol miktarda…
Türkiye’nin en iyi korunması gereken bir yerine eli silahlı, yüzleri maskeli, ellerinde bayrak flamalar, plastik kelepçelerle iki kişi nasıl girmişti?
Kaç silah içeri sokulmuştu? Bu sorunun cevabı önemli çünkü olayın sonlarına doğru çıkan çatışmanın gerekli olup olmadığını belirleyecektir.
İki patlama sesi olduğu söyleniyor. Bunlar arasında rehin alma işlemini gerçekleştirenlerin kullandığı bir patlayıcı(lar) var mıydı? Nasıl içeri sokulmuştu?
Savcı’nın iki ay önce Berkin Elvan davasına bakmakla görevlendirildiği ve bunun için 21 polis memurunun kimliğini ve ifadelerini aldığı bilgisi gün boyu altı en fazla çizilen vurguydu. Zaten rehin alma eylemini gerçekleştirenler de bu bilgileri daha sonra Twitter üzerinden paylaştılar. Peki, neden bu savcı? Adam belli ki bu işi çözmeyi kafasına koymuş. Böyle bir savcı neden hedef seçilir? Olayı planlayanlar savcının ne yaptığından haberdar değil miydi?
Bu soruyu dün Twitter’dan da sordum. Gelen cevaplar arasında, savcının işini çok ağırdan aldığı yönünde bilgi vardı. Çok tatmin edici bir sebep görünmedi, çünkü öyle ya da böyle savcı işini yapmaya başlamış, delilleri toplamak üzerine harekete geçmiş, bununla ilgili de ifadeler almış.
Hadi eylem anına kadar bunun farkına varmadın, bilmiyordun, odaya girdin, bütün bilgileri, evrakları, dosyayı gördün. Zaten bütün isimleri ortaya çıkardın. Buradan sonra eylemin niteliğini başladığı şekilde devam ettirmenin anlamı ve gereği var mıydı?
Müzakerelerin bu doğrultuda ilerletilmesi daha doğru ve sonuç alıcı olmaz mıydı?
Müzakerelerin kesildiği bilgisinin hemen peşinden odadan iki el silah sesi geldiğini öğrendik. Neden? Eylemin gerçekleştirenlerle bağlantıda olduğu anlaşılan Twitter hesaplarından takip edebildiğimiz kadarıyla bu uyarı ateşiydi.
Neden buna gerek duyuldu?
Emniyet güçlerinin bunun içeride bir infaz gerçekleştirilmiş olma ihtimalini düşünerek içeri girmesini kolaylaştırmaz mıydı?
Ancak, yine o Twitter hesaplarından takip ettiğimiz kadarıyla o an dahi savcı hayattaydı. Yani henüz vurulmamıştı.
Diğer taraftan; diyelim ki zaten savcı infaz edilecek ve bunu engelleyemiyorsun, çatışma sonuna kadar odada üç eylemci olduğunu biliyorduk; bu kişilerin elinde kaç silah vardı ve ne kadar cephaneleri olabilirdi ki? Bunun savcının hala hayatta olabileceğini de varsayarak bütün silah gücünle büyük bir çatışmaya döndürmeye ne gerek vardı ki?
Teknolojinin verdiği olanaklarla, odadaki her türlü hareketi içerideki ısı yayan cisimleri izleyen termal kameralarla tespit edebilmek mümkün değil midir?
Arazide yapılabiliyor da küçük bir odanın içi gözlenemez miydi?
Savcının infaz edilip edilmediği bile bu şekilde izlenemez miydi?
Neden eylemcilerin canlı ele geçirilmesi için bir strateji izlenmedi?
Savcı’nın bedeninde beş kurşun olduğunu öğrendik. Bu kurşunlar tek bir silahtan mı çıkmıştır ve bu silah terör eylemini gerçekleştirenlerinki midir?
Bu soruların cevaplarını muhtemelen hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Ancak bu eylemin sonuçlarından mutlak surette hepimiz etkileneceğiz.
Zaten, eylemin hemen peşinden Devletin bir ve iki numaralı aktörleri gerekli önlemlerin alınacağını ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının mesajını verdiler.
Gerçekler ve doğrular bizden uzaklaşıyor. Onun yerini yine korku, şüphe, baskı, terör alıyor. İnsanların hayatlarının kolaylıkla feda edilebildiği bir ortamın içine giriyoruz.
Yaşamak veya yaşatmak bir insanlık, demokrasi sorunu, amacıdır. Biz bunu öğrenemediğimiz gibi yerine başka vesayetler koyuyoruz.
Özgürlüğümüz sınırlanıyor.
En kötüsü de düşüncelerimiz esir alınıyor.
Ve anlayamıyoruz.
Daha da kötüsü ne biliyor musunuz?
Anlamamayı kendisine dert edinmeyen kalabalıklar çoğalıyor. Onlar daha da duyarsızlaşıyor.