Schengen ile Avrupa “İnsan Hakları” ihlali yapıyor!


2013 yılının başında oğlumu yabancı dilini geliştirmesi, pratik yapması için İngiltere’ye gönderdim. Benim böyle bir şansım olmadı; doğduğum evde siyah beyaz televizyon yoktu. Hatta kısa bir süre radyomuz bile olmadı. Değil yabancı dil için yurtdışına gitmek, birçok konuda hayatı yaşayarak görüp, öğreneceğim pratikler yaşayamadım.

Böyle bir ortamda geriye ne kalır?

Elbette bol bol okumak, kitapların içindeki hayatı keşfetmek!

Neyse konumuz bu değil.

“İngiltere’ye göndereceğim” dediğinizde o işler öyle kolay olmuyor. Parası bir tarafa insanı hayatından bezdiren bir vize duvarını aşmanız gerekiyor.

Öncelikle çalışıyor olmanız şart, bunu işyerinizden aldığınız bir belgeyle kanıtlamalısınız.

Kaç para alıyor olduğunuzu da görmek istiyorlar.

Bütün bu belgeleri imzalayan işyerinin faaliyet belgesi, imza sirküleri mutlaka eklenmelidir.

En az altı aydır çalışıyor olmanız ve bununla birlikte işinizin ne kadar devamlı olduğunu gösteren SGK dökümü de vize başvurusunda bulunması gereken belgeler arasında yer alıyor.

İngiltere sizden mal varlığınızın dökümünü istiyor.

“Var mı” diye sormuyor, bir mülke ait tapu, bankada belli bir tutarın üzerindeki mevduat, neyiniz varsa bankadan ıslak imzalı şekilde döküm alınması gerekiyor.

Yok mu?

Sorun var.

Bu kadar mı?

Hayır, İngiltere’den davetiye gelmesi de sürecin en önemli parçasıdır.

“Utanman, sıkılman yok, İngiltere’ye gitmeye karar verdin, sen değil, bir de çocuğunu gönderiyorsun da nereye geliyor, kimin yanında kalacak?”

İngiltere’den adınıza bir davetiye gelecek, altında mutlaka imzası olacak.

İmza?

İmzayı atan kişi kim?

Bunu da kanıtlamak zorundasınız. Bakalım İngiltere vatandaşı mı?

Sayfalarca dolu Vize başvuru belgesi… Küçük küçük kutucular ve sen bunun içini, taşırmadan doldurmalı ve imzalayabilmelisin!

Çocuğunuzla ilgili doldurulması gereken bir sürü bilgi…

Sağlıklı olduğuna dair taahhüt!

Sigorta!

“Bitti mi?”

“Nasıl geleceksiniz?”

“Uçakla!”

“Biletinizi aldınız mı?”

En azından rezervasyon yaptığınızı gösteren acenteden alınmış bir belgeyi de eklemek durumundasınız.

Anne ve babanın çocuğun yurtdışına çıkmasına izin verdiğiniz gösteren muvafakatnameyi ne noterden almanız gerekiyor.

Atladığım bir şey var mı bilmiyorum?

Bu sıraladığım belgeler kalın bir dosya haline geliyor. En hafifinden 50 sayfa falan olmalıdır.

Sonra vize için randevu almanız, söylenen zamanda orada olmanız ve o saat geldiğinde hala bitmeyen bir sıra varsa onu beklemeniz, memurun hazırladığınız dosya içindekileri incelemesi sırasında karşısında esas duruşta kalmanız gerekiyor.

Mutlaka eksik veya yeni bir uygulama nedeniyle atladığınız bir belge vardır.

Hiçbir şey yoksa bile en az elli yerine attığınız imza yetmiyormuş gibi orada önünüze koyulacak bir belge yaratılıyor. Belki de en önemli belge o, ne biliyorsunuz?

Bitti mi?

Biter mi? Bu çile hiç biter mi?

“Daha önce biz sizin parmak izinizi almış mıydık?”

“Pasaport alırken alındı!”

“O Türkiye Cumhuriyetinde duruyor, bir de biz alalım, yarın göz retinası, yetmezse kan örneğiniz, DNA’nızı da isteriz.”

Bütün bu onur kırıcı işlemler neden yapılıyor?

İngiltere size diyor ki;

“Ben büyük bir ülkeyim, zenginim, çok zenginim, paramı makinayla bile sayacak durumda değilim, ülkemin sınırları içinde güneş batmıyor, aristokratım, öyle benim ülkeme her elini kolunu sallayan giremez. Sen kimsin? Zaten senin gelmeni, ülkemde dolaşmanı istemiyorum ki!”

Durum budur.

Biz de “Allah aşkına sizin ülkenize gelelim” durumundaki dilenci kıvamındayız.

Sıradan her Türkiye ve üçüncü dünya ülke vatandaşının yaşadığı bir durumdur bu anlattığım.

Peki, bu kadar evrak sonunda size İngiltere’de kalmanız için ne kadarlık bir vize veriliyor?

Muhtemelen İngiltere’de geçireceğiniz zaman süresinden ya bir hafta fazladır ya da en fazla bir ay!

2014’de Fransa ve bu sene de İtalya’ya gençlik kamplarına gönderdim oğlumu.

Yukarıda sıraladığım vize dilenciliğini tekrar tekrar aynı evrakları hazırlayarak Schengen Vizesi için başvurduk.

Avrupa, diyorsun, akıl diyorsun, Schengen diyorsun ya…

Hani “bir kere verdim bu evrakları, artık her türlü kaydım var. Pasaportumda görüyorsun mazimi, eğer bir kere sana başvurmuş ve sen de vizeyi vermişsen, demek ki şartları sağlamışım, artık benden bu kadar evrak isteme” diye aklından geçiriyorsun, ya…

Hikâye!

Adam burnundan kıl aldırmıyor.

Hürriyet’ten bir haber okuyorum şimdi;

BM Mülteciler Yüksek Komiseri (UNCHR) Antonio Guterres dün İstanbul’da, Türkiye’nin dünyada en çok mülteci alan ülke olduğunu ortaya koyan raporu açıkladı. Hürriyet’e konuşan Guterres dünyayı uyardı: “İşlerin düzelmeden önce daha da kötüleşeceğine inanıyorum.”

Türkiye’nin Suriyeli ve Iraklı mültecilere yönelik çok cömert politikası nedeniyle son derece minnettarız. Türkiye, dünyada en çok mülteci alan ülke haline geldiği dönemde bile sınırlarını açık tuttu. Dahası, Türkiye’deki mülteci kamplarında Suriyelilere yardım için çok iyi standartlar tutturuldu. Elbette bunun Türkiye’ye maliyeti çok yüksek oluyor. Genelde daha az zengin olan ülkelerin cömertliğinin sınırı bulunmazken, maalesef en zengin ülkeler aynı cömertliği sergilemiyor.(*)

Bu bir itiraftır.

Evet, ülkemizde artık sayısını bilemediğimiz kadar mülteci var. Tarih boyunca Türkiye mültecilerin sığındığı bir ülke oldu. Bu insanlara her zaman kapısını açtı, aç bırakmadı.

Afgan mültecileri…

Saddam’ın katletmeye çalıştığı Halepçe’deki Kürtler.

Aç Afrikalılar…

Doğu Bloku çökünce ülkelerinde aç kalan insanlar…

Bulgarlar…

Bosnalılar…

Iraklılar…

İranlılar…

Ermeniler…

Gürcüler…

Suriyeliler…

Libyalılar…

Mısırlılar…

Avrupa yüzlerce yıldır bu mülteci akınına neden olan coğrafyaları sömürdü, kanını emdi.

Fransa’nın çok yakın dönemde Ruanda’da yaptıkları ortadadır.

Avrupa’nın bu çok kibirli züppe duruşunun geri planında yatan şey sömürüdür, gasptır; dahası açık konuşalım, hırsızlıktır!

Şimdi o Avrupa kendi yarattığı sefaletin içinde yaşayan insanları “ne haliniz varsa görün!” dercesine ortada bırakıyor.

Binlerce insan her gün Akdeniz’de dalgalarla mücadele vererek yaşam savaşı veriyor.

Akdeniz'de yaşanan felaketlere karşı Batı duruşu!

Avrupa’nın duruşu net!

Bugün Yunanistan’a karşı neler yaptığı da ortadadır.

Mesele Avrupa’daki politikaları belirleyen siyasetçiler, Merkel, Hollande vs. değildir, o ülkelerin vatandaşları, entelektüelleri nasıl buna seyirci kalıp izliyor, budur.

Züppe Avrupa’nın modern zamandaki duruşu tüm insan hakları mücadelesine karşı bir tezat oluşturuyor.

Ve dahası utanmıyorlar!

Bir gram merhamet duymuyorlar.

(*)http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29324983.asp

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: