Evet sana söylüyorum, sağa sola bakınma, anladın sen lafın kime gittiğini!


Biraz hafızanızı tazeleyelim ki zihin açıklığı gelsin…

Yaşım 48 olduğu için öncesini bilemiyorum ancak milat olarak futbolumuzun siyasi etkilere maruz kaldığı ilk dönem 1980’li yılların ortalarıdır.

Önce dönemin başbakanı olan muhteremin eşlerinin futbola el attığını gördük. Yıl 1986’yı gösteriyordu.

Peşinden bir önceki sene ikinci olan takımın aktörleri devreye girdi. Zaten 14 senedir şampiyon olamayan bir takımdı ve üzerinde büyük bir gerilim biriktirmişti. Yıl 1987’ydi. Arabalar dolandı ortalarda.

O senelerde medyanın gücü yeni yeni filizleniyordu. 1980 darbesinden sonra renklenen medyaya giren çoğu da eski solcu kişilerden bir kısmı spora da el atmıştı.

Hürriyet’in karşısına çıkan Sabah Grubunun önderliğinde kadın erkek dergileri çıktı.

1982 yılında Beşiktaş 15 yıl; 1987’de de Galatasaray 14 yıl sonra sonra şampiyon oluyordu.

O yıllarda Medya’daki güç evet çoğunlukla Fenerbahçe’nin elindeydi; ancak yaşlanmıştı, sahneden çekilme hazırlığı içindeydi.

Bugün devasa örgütlenmeye dönüşmüş yapının nüveleri atomize bir şekilde özellikle Sabah Grubunun etrafında toplanmıştı.

Hafta içinde bir yazı paylaştım, üç yıl önce yazdığım. Onun içinde Hıncal Uluç’un ağzından yapılmış itiraf niteliğindeki sözü bir kere daha buraya alıyorum.

Ben 57 yıllık gazeteciyim. Ne çıkarttığım gazetelerle, ne çıkarttığım dergilerle, ne yazdığım yazılarla gurur duyuyorum. Şöyle Bab-ı Ali’yi bakıyorum; “Şunların ustasıydım ben” diyorum, bu bana gurur veriyor. Bunlar yaşayan gururlar çünkü… ‘Şunu ben yetiştirdim, bunu ben yetiştirdim’ diye ağzımdan çıkmadı. Böyle bir laf duydun mu? Hayır. Ama ben de biliyorum, onlar da biliyor. Bu da bana yeter. (*)

Haklıdır ne kadar övünse yeridir.

Bu sözleri aklınızdan hiç çıkarmamanızı tavsiye ederim.

Bugünkü medyanın halini net olarak özetleyen bundan daha güzel bir açıklama olamaz.

“Ben biliyorum, onlar da biliyor.” Diyor. Ama biz bilmiyoruz.

Rahmetli Kenan Onuk çok iyi niyetle Hıncal Uluç’u 1990’lı yılların sonlarına doğru NTV’de ekrara taşırken hiç kuşkusuz nasıl bir algı yaratacağını bilmiyordu.

Eşzamanlı olarak Erman Toroğlu’nun da ortaya çıkması asla tesadüf değildir.

90 Dakika ve yayıncı kuruluştaki Maraton isimli program bugünkü spor algımızı oluşturdu.

“Biz bu hale nasıl geldik” sorusunun cevabı burada gizlidir.

Hıncal Uluç ilk defa derbilerde deplasman tribünü kavramını ortaya atan kişi olarak yıllar sonra hiç utanmadan çekinmeden Sunay Akın’ın karşısında geriye yaslanarak “bizler yıllar önce Fenerlisi, Gassaraylısı, Beşiktaşlısı birlikte maç izledik.” Diye nostalji yapabildi.

Sunay Akın da ona şiir okudu.

Biz de “ne güzel program yapıyorlar” diye aptal şapşal izledik onları.

Çünkü pislettikleri ortamı güzel gösterme gerçek ustalıklarıydı.

Bir taraftan çeşitli platformlarda örgütlenmeler devam ederken diğer yanda ters manyellerle zihinlere zehirli algılar ekildi.

Mevlana’nın “göründüğün gibi ol olduğun gibi görün” güzel sözü başka bir anlama sokuldu.

1987’den itibaren Futbol Federasyonlarında görev yapanlar, MHK de benzer şekilde oluşturuldu.

Bugün sahada görev yapan birçok hakemin kasten yanlı ve yanlış karar verdiğini iddia edemeyiz ancak yetiştirilme bilinci onları taraflı ve yanlı hale getirdi.

1990-2000 yılları arasında Fenerbahçe’nin bir şampiyonluğu olmasına rağmen Hıncal Uluç denen kişi her sene başında “hakemlerin ve Federasyonun Fenerbahçe’yi bu sene şampiyon yapmaya karar verdiğini” iddia etti.

2006’da Appiah 90+16. Dakikada golü kaçırıp Fenerbahçe’yi şampiyonluktan ettiği maçtan bir gün sonra Hıncal Uluç çıktı utanmadan “Appiah futbolumuzun namusunu kurtardı” diye açıklama yapabildi.

O sıralarda Fenerbahçe kendi kapalı dünyasında gruplar arası çatışma yaşıyordu ve olan bitenin farkında bile değildi.

Olamazdı.

Bugün de farklı değil; Fenerbahçe’nin büyüyen ekonomisinin içinde bir parça yer kapabilmek amacıyla yıllardır yaşananlara bir yenisi daha eklenirken iktidar hırsı, mücadelesi için Fenerbahçe’nin hakkı yenirken sessiz kalan bir kısım olduğunu görüyoruz.

1997-2001 arasında Galatasaray zaferden zafere koşarken Aziz Yıldırım yoktu daha ortalarda.

1998’de Ali Şen’in bıraktığı koltuğa çıkarken aynen bugün Ali Koç’a olduğu gibi yaklaşılmıştı. Medyanın sevgilisiydi.

Fenerbahçe’yi diğerleriyle barıştıracaktı.

Bir sezonda bir takıma 21 penaltı verilirken sessiz kalıp durumu kabullenen Fenerbahçe Başkanı makbüldür, etrafı yangın yerine çeviren değil.

Ne zaman Fenerbahçe menfaatleri için söz söylemeye başladı kötü, idstenmeyen adam oldu zaten.

2006 yılındaki kadro belki de Fenerbahçe tarihinin en iyisiydi. Ancak Galatasaray o yıl Fenerbahçe ile başa baş mücadele edip rekor puanla şampiyon oldu.

2008’deki rekabet de bundan farklı değildi.

2010’da Bursaspor’un şampiyon olduğu senede olan biten tuhaflıklar da…

3 Temmuz geldiğinde tüm futbol kamuoyu Fenerbahçe’nin şike yaptığına ve suçlu olduğuna inanmaya o kadar hazır haldeydi ki olayı coşkuyla karşıladı.

Hâlâ utanmayan, 3 Temmuz’u savunan bir çoğunluk var.

Görünen ile öz aynı olsa bilim olmazdı demiş filozof!

3 Temmuz’u yaşadık.

12 Mayıs’ı yaşadık.

4 Nisan’ı yaşadık.

Bunlar son 6 senelik yakın tarihimizin nedense karanlıkta kalan parçalarıdır.

3 Temmuz’un kumpas olduğuna dair bu ülkede dava açıldı, tutuklular var ancak yargıtay hâlâ Fenerbahçe’ye kumpas yapılmıştır/yapılmamıştır kararını veremiyor.

Ve siz tüm bunları yaşamış, mağdur olan bir yönetime sorumluluk yükleyecek kadar yanlı ve taraflı olabiliyorsunuz.

Sanıyorsunuz ki yönetim değiştiğinde Fenerbahçe’de işler yoluna girecek.

Fenerbahçe nefretiyle orgazm yaşayanların bir anda değişeceğine inanıyorsunuz.

Hayır mesele bu değildir.

Sorun Aziz Yıldırım nedeniyle dışında kaldıkları Fenerbahçe ekonomisinden pay kapma sevdasıdır.

fft104mm3670402

Yönetimler gelir gider kimsenin sonsuza kadar bir yerde kalması zaten mümkün değildir ancak Fenerbahçe’nin bugün maruz kaldığı durum artık kurumsal bir yapıya dönüşmüştür; örgütlüdür.

Ve bu örgütlü yapı futbolumuzun bir taraftan kanını emerken diğer yandan kirli zihinlerinin ürünü olarak yeni çözümsüzlükler üretmektedir.

Aziz Yıldırım yıllarca bunu Fenerbahçe’yi başarılı kılarak yenebileceğini sandı.

Bu örgütlü yapının gücü, aklı, zihin dünyası sadece futbola yettiği için Aziz Yıldırım futbol dışında bunlara karşı büyük bir başarı sağladı. Ancak futbol motor güç olarak onların terk etmediği ve kıyasıya mücadele ettikleri biricik mevziydi ve Aziz Yıldırım bunu yenemedi.

Aziz Yıldırım 20 yılda başaramadığını bundan sonra sağlaması mümkün değildir.

Futbolda yine onlar kazanmıştır.

Sorun senin neye inandığın ve peşinden gittiğindir.

Akhisar maçının hakemi Bülent Yıldırım bir sonuçtur.

Geçen hafta kimse Ali Palabıyık’ın her Beşiktaşlı oyuncunun hemen peşinden nasıl Fenerbahçeli oyuncuyu attığını hiç konuşmadı.

Konuşamaz.

Çünkü Ali Palabıyık o kartları sadece Fenerbahçeli futbolculara çıkarabilirdi.

Sadece Fenerbahçeli futbolcuların ceza aldığını defalarca kere gördük.

Faul bile olmayan bir ortamda Alper’i oyundan atan şey son 30 yılda özenle kurulmuş Fenerbahçe nefretinin sonucudur.

Bunu ancak 3 Temmuz’da büyük güç olarak kendini gösterip, caddeleri, medyanları dolduran Fenerbahçeliler değiştirebilir.

Ama sana ne yutturuluyor, “bu futbolla Alper atılsa ne olur atılmasa ne olur?”

Ne güzel dünya değil mi?

Aynı haksızlık kendilerine yapıldığında dünyayı ayağa kaldıran karakterlerdir bunlar.

Yine de kendiniz bilirsiniz.

Size bugünleri hatırlatacağımız ve bugünkü duruşunuzu yüzünüze çarpacağımız günler de gelecektir.

Evet sana söylüyorum, sağa sola bakınma, anladın sen lafın kime gittiğini!

(*) https://uzaygokerman.org/2017/09/27/fenerbahce-algisi-yonetimi/

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

2 Replies to “Evet sana söylüyorum, sağa sola bakınma, anladın sen lafın kime gittiğini!”

  1. Çok güzel bir analiz ve yazı olmuş. Tebrik ederim. Fenerbahçeliler bu durumu nasıl değiştirebilir konusunu enine boyuna işlemek lazım. Kokuşmuş futbol camiası ve spor basını bir yana, bir de bu adalitsizliğe yol veren hatta bunlardan beslenen çürümüş bir siyaset yapısı var.. Bu gerçek verilmesi gereken mücadeleyi daha da zorlu kılıyor. Bu mücadele hem Fenerbahçe, hem de Türkiye için verilmeli. İnşallah çocukluğumuzdaki o aydınlık günleri yine görürüz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: