Perşembe gecesi yaşanan Avrupa macerasının sonu sonrasında en temkinli kelimeleri itina ile seçerek söyleyebiliriz; “artık Fenerbahçe’nin bir hedefi var.”
Malum sene (2022) başında, İsmail Kartal göreve geldiğinde Fenerbahçe’nin 3 hedefi vardı ve bu çarçabuk tüketilerek 2 ay içinde hedefsiz bir takıma dönüştü ve camia genç futbolculara dair umut ederek kendisini avutur oldu.
Arda Güler bunların başında geliyor; Türkiye saatiyle Perşembeyi Cumaya bağlayan gece yarısı Prag’da attırdığı golle bir anda tüm dikkatleri üzerinde toplamakla kalmadı, Fenerbahçe için de yepyeni bir varlık sebebi oldu.
Dün Kasımpaşa karşısında futbolunu izlerken Fenerbahçe’nin Süper Lig’de yeni hedefinde emin adımlarla ilerleyeceğini söylemek için sadece saha içindeki oyuna bakmanın yeterli olmayacağı da çok açık.
Şu gerçek tüm çıplaklığıyla ortada duruyor; Trabzonspor ve Beşiktaş Fenerbahçe’den çok daha dinamik, hızlı, arzulu ve coşkulu top oynarken, Galatasaray da öyle böyle bir şeyler yapma gayreti gösteriyor. Bu üç takımın da futbol adına kendilerine göre bir ortalaması var.
Başakşehir ve Adana Demirspor’un Fenerbahçe ile kıyaslanması pek de mümkün olmayan bir oyun oynuyor. Kazandıkları ve kaybettikleri maçlarda bu ayırt ediliyor. Bu iki takımı da yenemedi Fenerbahçe.
Neden?
Fenerbahçe’de oyun yok; beklenti, umut, belki olur maneviyatı kaderciliği var.
İsmail Kartal konusunda genel fikrimi teknik direktörlük yaptığı 2014-15 sezonunun son çeyreğinde yazmıştım.
Hoca’nın kendine göre bir futbol bilgisi, oynatmayı arzuladığı bir plan falan olabilir; ancak bunun sahaya yansıyan bir emaresi bulunmuyor.
Futbolda en temel iki gerçeği şöyle özetleyebiliriz.
- Plana sahip bir teknik direktör
- Bu plana uygun bir takım; kuşkusuz yeterli değil, takımın da bu plana inanması gerekiyor.
Uzun zamandır takip eden okuyucularım biliyorlar ben “teknik direktörcü” bir bakış açısına sahibim. Fikri, planı, programı, iradesi, gücü ve bir de yeteneği olan teknik direktör bana göre günümüz futbolunun en belirleyici ögesidir.
Futbol kuşkusuz sadece ne teknik adam, ne futbolcu, yönetici, idareci, taraftar, medyadır; bunların hepsinin bileşkesinden bir gerçeklik çıkıyor.
Ortalaması da futbolun kalitesini belirliyor.
Neden bu kadar uzattım; İsmail Kartal burada yazdığım detaylarda karşılığı olan bir teknik direktör değil. Haksızlık yaptığımı düşünebilir ancak bugün elindeki ortam Fenerbahçe adına dip, İsmail Kartal içinse büyük şans.
Geldiğinde tüm camianın neredeyse birleştiği tek payda; daha kötüsü ne olabilir?
Alacağı tüm cesur kararların sonunda kaybedeceği daha fazlası bulunmuyordu. Ancak kazandıracakları, önümüzdeki sezona bırakacakları her zaman hatırlanacaktı.
Fenerbahçe’nin son 25 yılda en dip yaptığı sezon 1999-2000’de Rıdvan Dilmen ile başlayan, Zeman ile devam eden, peşinden de Turhan Sofuoğlu ile sona erendi.
Bu zaman aralığında daha kötü bir sezon hatırlamıyorum; ancak Turhan Sofuoğlu o dar zamanda önce Trabzonspor’u 2-1 yendi. Peşinden Fatih Terim’in pota kurmayı hayal ettiği maçta Galatasaray’ı 1-0 ile geçti. Sezon kapanışını da İnönü’de Beşiktaş’a karşı aldığı 3-1’lik skorla tamamladı.
O sezondan bir sonrakine çok fazla bir katkı olmadı ancak hafızalarda derbi kaybetmeyen, Fenerbahçe’nin arma gücünü koruyan bir teknik adam hatırası kaldı.
Buralar önemlidir. Büyük takım olgusunun devreye girdiği yerlerdir.
O günlerde dahi Fenerbahçe’nin pragmatist bir oyun planından konuşabiliyorduk. Oysa İsmail Kartal, Turhan Sofuoğlu ile kıyaslanmayacak derecede avantajlara sahip. Elinde gencecik bir jenerasyon bulunuyor ve değerlendirilmeyi bekliyor.
Önceki gün Giresunspor’a gönderilen Muhammed’in bir gol bir asistlik takım katkısını izledik.
Arda ve Çağtay’ın son iki maçta gösterdikleri ortada.
İsmail Kartal, Prag’da maç öncesinde ne dedi; “Arda’yı korumamız gerekiyor.” Meali nedir? “Yaşı daha yeterli değil, onun da zamanı gelecek ancak sabırla beklemesi gerekiyor.”
Kim oynayacak?
37 yaşındaki Sosa…
O topun başına Sosa geçecek, korneri, duran topu o kullanacak. Arda da kenarda hem ısınacak hem Fenerbahçe’nin kahreden görüntüsüyle aslında her geçen gün sorumluluğu artarak, oyuna gireceği yerde çevirmesi mümkün olmayan mücadelede, öncesindeki benzerleri gibi değirmenin iki taşı arasında öğütülüp, gidecek.
Bu onu korumak oluyor.
Fenerbahçe bugün Avrupa’ya veda etti, Arda ve Çağtay oynasaydı, hatta Avrupa serüveninin kapısını aralayan golü atan Muhammed Giresunspor’a gitmeseydi de sahada olsaydı ve o şekilde elenseydi aradaki fark ne olurdu?
Daha fazlasını mı kaybederdi?
Vitor Pereira’nın yaptığı en büyük hatanın gençlerle, kendine inanan takımla değil de ikna etmeye çalıştıklarıyla devam ettiği için olduğunu acaba bir kere aklından geçirdi mi İsmail Hoca?
Geldiği günden bu yana sahaya sürdüğü on birler ve oynatmaya çalıştığı futbol bize yeterli fikri veriyor maalesef.
66. dakikada sahaya atılan ilk oltaya takılan Arda oluyor.
“Bu kadar kariyerli oyuncu varken, elbette Arda çıkacak!”
Neden çıktığının bence izahı bu futbol değil.
Çünkü Rossi ve İrfan Can’ın sahada kalmalarının futbol adına açıklanacak taktiksel bir gerekçesi de yok.
Zaten ortada doğru dürüst bir plan veya taktik olduğunu konuşmak için de bir veri bulunmuyor; Arda’lı veya Arda’sız.
Zaten plan; on bir oyuncudan kurulmuş bir takım çıkarmak ve onların bireysel yetenekleriyle bir şeyler yapmasını, yaratmasını beklemek.
Öyle olmasa bugün neden Berisha’nın oynadığını nasıl anlayacağız?
Serdar Dursun maskeli olduğu için mi 10 dakika oynuyor?
Veya Valencia 90. Dakikada oyuna giriyor?
Öyle ya da böyle Fenerbahçe 3’te 3 yaptı ve zirve potasına girdi. Bunun karşılığı şampiyonluk değil ancak son 3 sezonda yaşanmadığı için 2.liğin başarılı sayılacağı bir hedeften söz ediyorum.
Bu yarış Fenerbahçeli futbolcuların konsantrasyonunu da yükseltecek, bir amaç için birlikte hareket etme motivasyonu da sağlayacaktır.
Burayı iyi yönetmek gerekiyor.
Model mi İsmail Hoca; Turhan Sofuoğlu’nun 22 yıl önce yaptığını tekrarlamak.
Önce Trabzonspor, sonra Galatasaray, en son da Beşiktaş. Fikstür neredeyse birebir aynı. Belki sezon sonunda görevde kalmak mümkün değil ancak 3’te 3 yaparak camiaya moral vermek de az bir şey değil.
abi yine muhteşem bir analiz sundun. Haddim olmayarak bir kaç katkı da ben sunayım.
Fenerbahçeyi belki de biz bu hale getirdik. yani taraftarlar.
Yıldız olmayanlara yıldızlık verdik. kalitesiz oyunculara kaliteli yaftası vurduk.
Sıradan bir hocayı göklere çıkardık.
Ailenin şımarık çocuğunu dünyanın en iyi başkanı sandık.
Sönmüş yıldızda hayat vardır ümidi taşıdık.
Geçmişi çok çabuk unuttuk. isimleri koruduk. başarısız geçen sezonları başarılı gibi gösterdik.
Vee Arda.
Mesut Özil.. hayak kırıklığı. hüsran, şaşkınlık. sönmüş yıldız..
George Hagi.. Mesut kadar olmasa da Dünya Yıldızıydı. 5 Yıl GS tarihi. Yanında 16 Yaşında Emre BELEZOĞLU..4 Lig şampiyonluğu, 1 Avrupa Süper Kupa ve UEFA Kupası..Türkiye kupasını saymıyorum.
İş ahlakı, futbol sevgisi, futbol aklı.. birleşti ve GS tarihinin en başarılı sezonlarını geçirdi. bunun yanında yetiştirdiği EMRE BELEZOĞLU.
Fenerbahçe de ise ne bir futbol kültürü, ne takım olgusu. ne oyuncu ahlakı, ne futbol sevgisi hiçbir şey yok.
tarih bize örnekler sunmuş biz ise hala saçmalamakla yılları geçiriyoruz.
Arda bugün kalitesini gösterdi. çocuk ikinci bir emre belezoğlu olacak. olabilir demiyorum olacak diyorum. futboldan çok fazla anlamam. sadece Fenerbahçe sevgim var ve fener maçlarını izlerim. ama bu çocuk başka. muhammet falan hikaye.
O çok övdükleri mesut özil adam! olsaydı bugün senaryo bambaşka işleyecekti.
ne yazık ki Mesut bu takımda kaldığı sürece de Fener seneye de hüsranı yaşayacak.
Fenerin oynadığı rezil oyunu anlatmaya gerek yok. aslında cümle bile isyan ediyor. rezil oyun nasıl oynanır diye. ortada bir rezillik var ama oyun yok.
Bir şeyi daha öğrendim, Koca Fenerbahçe taraftarı hakikaten koca..futbolu biliyoruz abi.. İsmailden de birşey olmaz denilince ben bile eleştirdim. illa ki bir kaç oyuncuyu seveceğiz, fanatiği olacağız, zaten kanun bu. yoksa fener aşkı olmaz. lakin bi sevgi gözü kör etmemeli. bizler mesut özil fenere geldiğinde zevkten dört köşe olduk. GSli dostlarımızı ezdik geçtik. alay ettik onlarlar.. şimdi onlar bizimle alay ediyor. niçin? Mesut beyin ticareti için.
saygılar sunarım abi..