Sporda şiddet konulu yasa çıkarken hemen herkesin ortak fikri tribün terörünü ortadan kaldırmak üzerineydi. Stadyumlarda taraftarlar bir arada maç izleyemediği gibi şiddet stadyum dışına çıkıyor, birbirine düşman taraftarlar kıyasıya kavga ediyorlardı.
Bursaspor-Beşiktaş maçı öncesinde olanlar bütün Türkiye’ye büyük şok yaşatmıştı.
Fakat yasa döndü dolaştı bu yasanın en büyük savunucusu kulüp ve başkanının yargılanması için bir zemin yarattı.
Bu Türkiye’nin ilginç çelişkilerinden bir tanesidir.
İmam Hatip Liselerinin varlığını zorlaştıran sekiz yıllık eğitim sistemine geçişin imzasını Erbakan atmıştı.
İdamla yargılanan Öcalan’ın cezasını ömür boyu hapse çeviren yasa değişikliği MHP’nin iktidarda olduğu dönemde yapıldı.
Bu bir çeşit toplumsal uzlaşmanın resmiyet kazanması anlamına geliyor belki de.
Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ı 6-0 yendiği gün, Fenerbahçe taraftarı kendinden geçmiş bir şekilde sahaya bir sürü şey atıyor, küfürlü tezahüratlarda bulunuyordu. O gün Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanı bazı gollerin sonrasında mikrofonu alıp taraftarlarını “adam gibi maç izlemeye davet ederken” bu tavrını tebrik eden Özhan Canaydın sanki Fenerbahçe’nin attığı golleri alkışlayan Galatasaray Spor Kulübü başkanıymışçasına fair play ödülü almıştı. Oysa aynı maçta Aziz Yıldırım’ın kendi taraftarını azarlayan ve kulübünün ceza almasını engellemeye çalışan spor adamı tavrı görmezden gelinmiş ya da diğeri kadar ön plana çıkarılmamıştı.
Yine Aziz Yıldırım’ın birçok taraftar grubunu karşısına alma tavrıyla tribünlerden bu grupları uzaklaştırma hamlesi de üzerinde hiç durulmayan konulardan biri oldu.
Aynı Aziz Yıldırım bu sezon 8 Mart haftasına gelen maçta Fenerbahçeli kadınları stadyuma davet ederek yaklaşık iki bin kadar kadını Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle ağırlamıştı.
Fenerbahçe’nin Fenerium tribününün kalitesini arttırmak adına burada çeşitli meslek grubundan kişilere özel bilet dağıttığı da bilinen bir gerçektir. Bunların arasında adalet mekanizmasında çalışan hukuk adamları olduğunu da biliyoruz.
Bu sezon Fenerbahçe kötü tezahürat yüzünden saha kapama cezası alma sınırına gelmiş ancak kulübün özel gayretleriyle, maç öncesinde taraftarını bilgilendirme ve uyarma mesajlarıyla sezonu kayıpsız kapattığı da yine başka bir gerçektir.
Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’yi çok sevdiğini ve taraftarını memnun etmek için elinden geleni yaptığını da biliyoruz. Ancak aynı kişinin konu şiddet ve Fenerbahçe’ye gelebilecek cezalar söz konusu olduğunda taraftara karşı sert duruşu da yine önemli bir detaydır.
Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nun genel yapısı ve konsepti de buna uygun bir şekilde tasarlanmıştır.
Örneğin Fenerbahçe, tribünlerinden kaynaklanan birçok şiddet olayının faillerini kameralarla belirleyerek adli mercilere bildiren ilk kulüptür.
Bu saydığımız konularda diğer Süper lig takımlarının karnelerinde oldukça kötü notlar vardır.
Bütün bu konuştuğumuz şeyler Fenerbahçe’nin şiddeti önleyici eylemleridir. Bu asla tek başına şiddeti ortadan kaldıran bir şey olamamaktadır.
Çünkü şiddet tek boyutlu bir vektör değil, bileşkedir.
Ayrıca içeriğinde insan olan şeyin davranışını her zaman kontrol altına alabilmeniz mümkün olamayabilir. Şiddet insanların olaylarla karşısında verdiği anlık tepkiler şeklinde ortaya çıkabilir, organize olması gerekmez.
Burada önemli olan şey şiddeti yaratan insanın eğitimidir. Bu da yine tek başına Fenerbahçe’nin ortadan kaldırabileceği bir şey değildir. Ekonomik, sosyal, kültürel, sınıfsal nitelik taşır.
Ancak Fenerbahçe Spor Kulübünün altyapı hamleleriyle, sporu tabana yayarak yeni yetişen jenerasyona da doğru bir şekil verme amacı taşıdığını takip edebiliyoruz.
Olimpik sporların hemen bütün branşında Fenerbahçe orijinli sporcular motor gücü oluşturmaktadırlar.
Bütün bunlar çerçevesinde bu kulübün başkanının suçlandığı ve yaptığı iddia edilen şeyler yukarıdaki genel yapısı ile hiç uyuşmamaktadır.
Aziz Yıldırım yukarıda saydığımız şeyleri yapma vaadiyle başkan olup, hepsini de ortaya koyduktan sonra bütün bunlarla çelişecek bir fiilin içine nasıl girer bu çok anlaşılacak bir şey değildir.
http://twitter.com/uzaygokerman
Bu yazı 19 Temmuz 2011 tarihinde Milliyet.com.tr‘de yayınlanmıştır.