AQ


Başlığı görünce aklınıza hemen sosyal medya jargonuyla küfür ettiğim gelmiş olabilir. Ama öyle değil, bu başka bir kavram.

Gençlik yıllarımda IQ denen bir fenomenle etrafımız kuşatılmıştı. Bize bunun ortalama “zeka ölçüsü” olduğunu öğrettiler. Zeka önemliydi, zekasını kullanan, akıllı insanlara ihtiyaç vardı çünkü.

Orta yaşlara geldiğimde beni çok daha fazla ilgilendiren bir başka kavram hayatımıza giriverdi. EQ; bu “duygusal zekayı” ölçen bir değerlendirme kriteriydi.

Zeka ve akıl bir yere kadar sorunları çözmede etkili bir yöntemdi; ancak bu bilgisayarlarda da vardı. İnsanın zeki bir varlık olması sorunları çözmede bir yere kadar iş görüyordu; insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli farktı ancak bireyleşmenin ve haliyle de yabancılaşmanın hızla arttığı bir ortamda tek başına IQ yetmiyordu.

Bir süre akıl ve duyguları dengeli bir şekilde birleştiren ve yönetebilen kişilerin başarı öykülerini dinlemeye başladık.

Geçen hafta yepyeni bir terimle tanıştım. İşte yazının başlığına konu olan AQ buradan gelen bir terim.

İnsanın ayırt edici bölümlerinden bir diğeri; “adaptability” yani adapte olabilme, uyabilme özelliği.

Bu kavramla beni tanıştıran Sevgili Emre Başkan terimi şöyle açıklıyor.

Evet tüm bunlar 21. yüzyılın içinde yaşadığımız karmaşık ve bir o kadar da hızlı dünyasına dair uyum sağlayabilme özellikleri oluyor.

Homo Sapiens kitabında türümüzün nerelerden geldiğine ve nasıl tüm canlılar üzerine mutlak bir üstünlük kurduğuna dair fikir verici bilgiler veriliyor.

İnsan daha ilk çağlardan itibaren zekasıyla, duygularıyla ve kuşkusuz adaptasyon yetenekleriyle buralara kadar geldi.

Kuşkusuz çağlar ve dönemler arası o kadar uzundu ki geçtiğimiz yüzyılın başına kadar bu yeteneklerin üçünü birden her an ve eşzamanlı kullanmasına zamanımız kadar ihtiyaç duymuyordu.

Oysa günümüzde her şey o kadar süratle yer değiştiriyor ki sabah sahip olduğumuz bilgi akşam belki de kullanılamaz bir hale gelebiliyor.

Yıllara sari değerlendirme ölçütleri, bilgileri, kriterlerinin aynı kalması düşünülemez bile.

Bu çerçeveden bakıldığında zeka ve duygular uyum sağlayabilme yeteneği ile her an gözden geçirilebiliyor olmalıdır.

Yaşam tarihin hiçbir döneminde Heraklitos’un ilk çağlarda tarif etmeye çalıştığı hareket, dinamizm, diyalektik felsefe kadar hızlı akmamıştı.

Aynı nehirde iki defa yıkanmak binlerce yıl önce nasıl mümkün değilse; artık şu gerçeği de anlamak gerekiyor aynı zamanı, aynı günü, aynı düşünce kalıplarını, değerlendirme ölçütlerini, iş yapım tekniklerini, hatta aynı kişilerle aynı süreçleri yaşamanın mümkün olmadığını bize tekrar tekrar gösteriyor, öğretmeye çalışıyor.

İş yaşamında veya kendi dünyasında fark yaratmaya çalışan liderler etrafında artık sadece IQ’su yüksek kişiler bulundurmanın yetmediğinin farkındaydılar.

Yaşam koçları, kişisel gelişim uzmanlarıyla buna duygusal zekanın değerini de eklemeleri gerektiğini öğrendiler.

Ve artık belki de çok daha esnek bir başka özellik olan uyum sağlayabilme yeteneğini geliştimenin ya da buna sahip kişilerle çalışmanın, bir arada olmanın farkını deneyimleyecekler.

Bu konuyu yılın son günlerinde gündeme almak istedim. Özellikle spor ve futbol dünyamızın paradigmaları üzerine düşünürken önümüzdeki dönem sıklıkla kullanacağım.

Görseldeki alıntı; https://www.azor-solutions.com/blog/ipucu-20-aq-adaptability-quotient-gelecegin-en-buyuk-rekabet-avantaji/

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: