Facebook Aşkları!


Milena ile Kafka’nın mektupları “gizli aşk tarihinin” en kutsal ve özel metinlerindendir. Kafka’nın mektuplarını aramızda okumamış olan var mı?

Dikkatli okurlar hemen fark edebilirler mektup biçiminde yazı yazmayı ben de çok severim. Bu yolu bana gösteren elbette Kafka’dan başkası değildi.

Ne kadar çok aşk mektubu yazdığımı hatırlamıyorum bile.

Kaç kişiye mi?

O kadar değil, merak etmeyin; benimkisi hep “ideal olan kadını” arama telaşıydı.

Meraklısı için Adalar ve Kıtalar isimli eserimde bolca metin var, internette de bloglarımda bulabilirsiniz.

Neyse, konumuz bu değil. Çok daha gerçek, modern, popüler bir şeyden söz edeceğim.

Facebook aşkları, yakınlaşmalarından…

Facebook hayatımıza girdiğinde bütün yaşama alışkanlıklarımızı değiştireceğinden henüz haberdar değildik.

Heyecanla eski arkadaşlarımızı bulma ve arama gayretindeydik.

Bir anda yüzlerce eski tanıdık kendisini gösterdi.

“Hatırladın mı? Hani ben ilkokul üçüncü sınıfta aynı sırayı paylaştığın arkadaşın…”

İlkokul, ortaokul, lise, üniversite arkadaşları kısa süre içinde gruplara dönüştü. Düzenli toplantılar başladı.

Yaş önemli değildi.

Bilgisayar kullanmayan ve facebook hesabı olmayan babam bile yakın zamanda eski okul arkadaşlarıyla görüşmek için buluştu.

Sonra başka şeyler olmaya başladı.

Herkesin geçmişten kalan kırık bir aşk hikayesi vardır. Büyük bölümü tamamlanmamış, kişilerin içinde kendi kendine yaşadığı, platonik niteliktedir.

Bazıları da başlamış ancak devam sürecinde kesintiler olmuştur.

Hep açıklanamayan, bir yerlerde kesintiye uğrayan çocukluk, ilk gençlik veya üniversite çağına dair yakınlaşmalardır bunların merkezinde olup bitenler.

Bitmemiş, kalbin ve aklın bir köşesinde kalmış, çözümlenmemiş, ertelenmiş sırlar dünyasıdır açılmaya hazırlanan.

Belki geçimişte sahip olduğumuz haberleşme araçlarımız bu kadar zengin olsaydı bu belirsizlikler de ortada kalmayacaktı, kimbilir; ancak o dönem insanların birbirlerinden aylarca, yıllarca haber dahi alamadıkları büyük boşluklar mesafeler yaratan zamanlardı.

Köz her an ateş almaya hazır canlı beklemektedir.

Ortam her şey için uygundur. Çünkü mevcutta, gerçek hayatın içinde yaşanan aynı zamanda tüketilmiş, yıpratılmış, hasara uğratılmıştır; ilişkilerimizde çözümlenmesi mümkün görünmeyen sorun, mutsuzluk ve huzursuzluklar vardır.

“Acaba yanlış seçim mi yaptım?”

“O benim için doğru insan mıydı?”

“Ben nerede hata yaptım?”

“O nasıl, ne yapıyor?”

“Bizim için bir gelecek olabilir miydi?”

“Nasıl?”

Bu sorular zaten her türlü kapının aralanması için ortam sağlayan güçlü, ilham verici, kışkırtıcı, tahrik edici bir atmosferdir. Koşulların tamamlanması için ilk hamle gerekir.

Bir taraf bütün cesareti toplayarak ilk girişi yapar.

“Biliyor musun, seni hiç unutmadım!”

Aslında bu giriş kişinin bütün hayatını birlikte geçirdiği yakınındaki diğerlerine yapılmış en büyük haksızlıktır. Hakarettir.

“Hiç mutlu olmadım, olamadım. Aklımın bir köşesinde sana dair bir umut ve beklenti vardı!”

Bu da bir yanılma olabilir; çünkü 16,17 belki 20 yaşında bıraktığın kişi ile aynı olması mümkün mü? Sen, ben o aynı kişi olabilir miyiz?

Mutlu olmanın veya edebilmenin ne demek olduğunu biliyor musun, acaba?

Neden başarısız bir ilişkiye sahipsin? Bütün sorun sadece karşındaki kişi mi? Senin yapmadıkların, kaçışların, sorumsuzlukların, bencilliklerin?

Mutlu olmadığını söylediğin ilişkinde tam, koşulsuz, bütün aklın ve yüreğinle bir insanın hayatına girmeyi beceremiyorsan, şimdi nasıl mutlu olabileceğine eminsin?

Sanal ortamın verdiği güç aslında daha önce hiçbir ilişkimizde gösteremediğimiz cesaret ve orada herşeyi ortaya koyabilme başarısıdır.

Dahası sürekli haberleşebilmek, konuşmaktır.

Oysa hayat karşısında aynen klavye başında olduğumuz gibi dürüst kalmayı başarabilsek yaşadığımız bir çok sorunun, çelişkinin, çözümsüzlüğün üzerinden gelmek daha kolay olacaktır.

İşte facebook’un farkı burada devreye girmiştir.

Elbette mesaj gönderilen kişinin de hayatı çözümsüzlük, umutuzluk, karamsarlıkla örülmüştür. O da tam da böylesi bir imdat çıkışını aramaktadır. Yaşadıklarından şikayet edecek mutlak bir bahanesi vardır.

Aşk güzel bir duygudur.

Flört çok daha hoş şeyler hissettirir.

İlk gençlik çağlarımızdaki heyecan fırtınasına geri dönmeyi hangi birimiz istemez ki?

Nasıl içimiz kıpır kıpır olurdu? Hatırlıyor musun?

İçinde bulunduğumuz hayatın ağırlığı işte bütün bunların üzerini karabasan gibi örterken geride ne aşk, ne flört, ne de sevgiye dair bir şey kalmıştır.

Seks, bir çeşit bağlılık sembolüdür. Neden yapıldığını kimse birbirine açıklayamaz.

En büyük kavgalar seksten hemen önce ve sonra yaşanır. Ne kavgaların ne de seksin hiçbir anlamı yoktur.

Tükenişten başka!

Değersizleşir, sıradanlaşır.

Başkasına yönelik bedensel özlem duygusunu bu topraklarda besler, büyür.

Kısa bir süre sonra facebook’taki yazışmaların, paylaşımların şiddeti artar. Eski arkadaşlar artık flört etmeye başlamıştır. Her ikisi de yaşadığı hayalkırıklıklarını, umutsuzuklarını, hayatın onu nasıl mutsuz ettiğini, yanlış seçimlerini paylaşır, birbiriyle.

Konuşmak iyidir!

Paylaşmak, dertleşmek zenginleştirir.

Ortak duygular daha büyük bir çekim merkezinin oluşmasını sağlayan yoğunluğa dönüşecektir.

Bütün bunları yeni flörtüne anlatırken şikayet ettiği hayatta böylesi paylaşımları mevcut eşi, sevgilisiyle daha önce neden yapmadığını, açık olmadığını kendine soracak durumda değildir.

Artık başka bir yerdedir.

Bilgisayar, akıllı telefon ve tabletin başında geçen süre artmıştır.

Geceleri uyuyamıyordur.

Uyku sorunu yaşadığını söyler birlikte olduğu kişiye. Ama nedenini kendisi bile açıklayamıyordur.

Hep bir yerlere dalıp gider; bir yerlere gitme arzusu ile doludur içi…

Paylaşımlar, sıcak yaklaşımlara çoktan dönüşmüştür bile. Aşk sözleri, imalarla kendini ortaya koyar.

Ancak bir tehlike vardır; artık kişisel hesaplarla sohbet etmek risklidir. Her an evdekine veya beraber olduğuna yakalanmak mümkündür.

Bu nedenle başka hesap(lar) açılır.

Bunun yanı sıra sanal ortamın bütün araçları yeni ilişkinin hizmetine sunulur.

Yahoo, gmail, yandex, msn, live.messenger, tango, skype…

Bu kadar kısa sürede sanal alemin bütün alanlarına yayılmanın hızı şaşkınlık vericidir.

Her an, her saat başı küçük bir gülümseme, selam heyecanı canlı tutan hareketlerdir.

Artık bir araya gelme arzusu da vardır. Görüşmek, buluşmak, O’nun nasıl biri olduğunu yakından görmek, belki dokunmak, hissetmek?

Ah, Kafka ah! Senin yaşadığın aşk tutkusu da tutku mu?

Kuşkusuz bu süreç mevcut ilişkinin daha büyük bir krize girmesine neden olacaktır. Sorunlar daha da büyüyecek, tahammül duygusu azalacak, kavgalar artmakla kalmayıp, şiddetlenecek, alternatif bir hayatın verdiği güçle daha önce yapılmaya cesaret edilemeyen şey denenecektir.

Hürriyet’in bir haberine göre erkeklerin %23’ü, kadınların da %19’u eşlerini facebook’tan aldatıyorlar. Mahkemeye sunulan delilerin %81’i sosyal medyadan elde edilenlerden oluşuyor; facebookun buradaki oranı %66.

Maalesef yukarıda anlattığım serüvenin büyük bölümünde kişiler eşlerinden ayrılıyor.

Ya yakalanılıyor ya da çelişkiler öylesine büyüyor ki zaten bir alternatif oluşturmuş olmanın da rahatlığıyla ayrılık bir zorunluluğa dönüşüyor.

Kuşkusuz buradan olumlu ya da olumsuz anlamda yepyeni ilişkiler üretmek mümkündür. Ancak sanal ile gerçeğin arasında gidip gelen akışta hangi ilişkinin doğru olduğunu bilmek başka bir bilinç ve farkındalık seviyesidir.

Facebook aşklarının doğru ya da yanlış olduğunu iddia etmek de anlamsız; çünkü ortada bir realite var.

Facebook mevcut ilişkiler için büyük risk taşıyor. Çünkü içinde tahminlerin ötesinde bir potansiyel var.

Kişiler klavyenin başında çok daha rahat gerçeği ve yalanı üretebiliyorlar. Her ikisi de karşı taraf için bir etki, cazibe merkezi oluşturuyor.

“Paylaşmak mutluluğun bereketidir” aforizması belki de ilk defa kendisini sanal ortamda bu kadar net bir şekilde ortaya koyuyor. Çünkü gerçekten orada bir şeyler paylaşıyoruz.

Ancak temel sorun facebook’tan uzaklaştığımızda, her kimle olursa olsun, gerçek hayatın içinde buluştuğumuzda ortaya çıkıyor.

Aynı yatağa yıllarca baş koyabilmek için facebook yeterli bir araç olamıyor. Facebook bunu çözemiyor. Çünkü gerçek, realite dünyada olandır.

Klavyenin başında bülbül kesilip, büyük sanatçı olanların, olmadık sözler, duygular, hisler paylaşanların hayatın gerçekleriyle yüzleştiklerinde ne yapacaklarıdır mutluluğa dair arayışın karşılığı.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: