Evet Türkiye’ye bir şeyler oluyor…
Değişiyor, kabuğunu atıyor,üzerine yıllardır giydirilmeye çalışılan “deli gömleğini”yırtıyor, başka bir boyuta geçiyor; duyarlılığı artıyor, bilinçleniyor.
Ve bu haliyle güzelleşiyor.
İşin en ilginç tarafı nedir biliyor musunuz?
Bunu 12 yıllık AKP iktidarı kendi eliyle oluşturuyor.
Ancak, her fırsatta Türkiye’yi yeni baştan dizayn ettiğini, kurduğunu ve inşa ettiğini söyleyerek meydanlarda gövde gösterisinde bulunan iktidarın en güçlü adamı Recep Tayyip Erdoğan bu değişimi anlamıyor, idrak edemiyor, kabullenemiyor.
Hayır, ne bekliyordu ki Sayın Başbakan?
O çok eleştirdiği CeHaPe zihniyetini yıkarak yerine tam liberal politikalar yerleştirdikten sonra bu ekonomik kaygıya, çıkara dair havanın insanların özgürleşme duygusunu yok edeceğini, ortadan kaldıracağını sandı?
Olabilir mi böyle bir şey?
Hiç mi tarih okumaz insan? Etrafına bu işi bilen danışman almaz?
İlk işareti 31 Mayıs’ta verdi bu toplum.
Gezi Parkı’nı yıkıp yerine hiçbir özelliği olmayan hatta kendince ideolojik bir hesabı olan bir AVM kondurulmasına karşı önce bir şehir direnişe geçti; sonra bütün ülke isyan etti.
O direniş sırasında canlarını veren gencecik insanlarına sahip çıktı.
Cumhuriyetten eski bir spor kulübünün taraftarı her yerde bağırdı;
“Ali İsmail Korkmaz; Fenerbahçe yıkılmaz” diyerek!
Tribünlerin söyleminin değişmesi az şey midir?
Bir iki ağaç hesabı sanıldı.
Oysa ortada duran büyük bir yanılgıydı.
Anlamadı; hatta karşısında gövde gösterisi yaptı.
Toplumsal duyarlılığın, bilincin karşısına çıkaracağınız kalabalıklar ancak o fikrin güçlenmesine neden olur.
Dün Soma’da dünyada geçmiş yüzyıllarda olan maden facialarından tarihsel örnekler veren başbakan biraz da toplumsal halk hareketlerinin nedenselliğini incelemiş olsaydı kuşkusuz Gezi Direnişi iktidarına yönelen büyük tehdite dönüşmeden sonlanırdı.
Ancak içinden geldiği geleneğin aşamayacağı yer burasıdır.
Demokrasinin içselleşemediği sadece liberalizm kadar serbestliğe izin verecek bir zihin yapısıdır bu.
Ancak liberalizm ister istemez özgürlük, demokrasinin gerçek anlamda uygulanması taleplerini yaratacaktır; bu diyalektik bir ilişkidir.
Gece ve gündüz, sıcak ve soğuk gibi…
14 yaşındayken sokakta polisler tarafından atılmış bir gaz bombasıyla yaralandığı için komaya girdikten sonra 15 yaşında aramızdan ayrılan Berkin’e toplumun geniş katmanları tarafından gösterilen duyarlılığı da anlamadı başbakanımız.
Oysa bir toplum duyarlılık gösteriyordu. Böylesi duyarlılıklar artık o toplumun canlandığının, iktidara hesap soracağının habercisidir.
Hiç olmadığı kadar kendi varoluşuna karşı iktidara tepki koyuyordu.
Ve Soma…
Başbakanın artık alışıldık, bilindik üslubuyla cenaze evinde acılı insanlara ders vermeye kalkmasıyla artan büyük tepkisel duruş.
Türkiye’de hiçbir dönem bir iktidara ve onun partisine karşı böylesine güçlü bir tepki ve nefret oluşmamıştı.
Üstelik bu tepkinin içinde iktidarın sandığı gibi muhalefetteki bir partinin hele CehaPe’nin zihniyetini aramayın, zor bulursunuz.
Zaten öyle olsaydı bugün AKP’nin de iktidarın da başbakanın da işi çok kolay olurdu.
Toplum yeni yeni içseliğinden gelen duyarlılığı ile muhalefeti olmayan iktidara karşı tabanda kendiliğinden bütünleşmekle kalmıyor, direniş gösteriyor.
Ve fotoğraf…
İktidar, başbakan güçlendikçe toplumla arasındaki mesafe artıyor, korumalar çoğalıyor.
Bunun da bir anlamı var elbette…
Mesaj onu okuyabilenler için çok değerlidir.