Bu sözü okuduğumda içimden bir şeyler koptu sanki.
Sanılmasın ki bu ülkede yaşadığım içim pişmanlık duyuyorum; aksine yurdumu çok seviyorum. Mesele de bu olsa gerekir.
Böylesine güzellikler dolu bir coğrafyanın nasıl olup da insanlara sürekli mutsuzluk, umutsuzluk, karamsarlık veriyor gerçeği tam bir çelişkidir.
Hayatı çekilmez kılan şey ne?
Neyi paylaşamıyoruz?
Neden paylaşamıyoruz?
Hatırladığım ilk felaket 1976’da Van Depremiydi. Kızılay’ın o klasik çadırlarını ilk kez orada görmüştüm. 6-7 yaşında bir çocuktum ve o çadırlarda nasıl yaşanabileceğini sormuştum kendime.
1999 İzmit Depremi’nde Kızılay aynı çadırları kurmaya kalktığında büyük bir tepki yükselmişti. Aradan geçen sürede acılarla birlikte yaşanan ve değişen hiçbir şey olmaması yine bir Türkiye gerçeğiydi.
Ülkemizde depremle birlikte yaşanan bir başka geleneksel acı maden kazalarıydı.
2012’deki Amasra gezim sırasında fotoğrafını çekerken beni derin derin düşüncelere sevk eden madencilere ait anıt aslında bu acının oralarda nasıl yaşandığının da göstergesiydi.
Maden olan her yerde bir acı vardı.
Evet oralarda bir anda toplu ölümler oluyor; ancak ülkemizin motor endüstri kollarından biri olan inşaatlarda ölenlerin sayısı da toplamda yılda çok önemli sayılara ulaşılıyor.
İş kazaları her şantiyede birer ikişer göze çarpmıyor ancak oralara düşen acı madendekilerden bazen kat be kat daha fazla olabiliyor.
Bir tarafta büyüyen gelişen biriken bir zenginlik, diğer tarafta kaderi hiç değişmeyen bir fakirlik.
Önceki gün Soma’da ölenlere 1.000 TL aylık bağlanacağı haberini okurken buruk bir tebessüm ettim.
Bin TL’ye ne alabilirsiniz bu ülkede?
Hiç düşündünüz mü?
Nisan 2014 verilerine göre Türkiye’de bugün açlık sınırı 1.167 TL olmuş. Türk-İş açıklıyor bunu.
Yoksulluk sınırı dediğimiz bir şey var; dört kişilik bir ailenin geliri eğer 3.743 TL’nin altındaysa orada yoksulluk yaşanıyor anlamına geliyor.
Bu rakamlara ait gerçekler gün gibi ortadayken devletimiz sanki yüce bir iş yapıyormuş gibi ölen işçilerin ailelerine 1.000 TL aylık bağlıyor.
Yeter mi?
Ölen bir işçinin ürettiği emeğin karşılığı bu mu?
Bu hesap böyle mi yapılır?
O madeni işleten şirket bir yılda çalıştırdığı bu adamların üzerinden ne kadarlık bir gelir elde ediyor?
Bir işçinini yarattığı artı değer nedir?
Türkiye Kömür İşletmeleri devrettiği bu madenler üzerinden yılda ne kadar kazanıyor?
Verimlilik dediğimiz şeyin yarattığı kazanç nedir?
İşte bu adaletsiz paylaşım, üzerine gelen bu acılar ve acıları sarmak için gösterilen yaklaşımla bir araya geldiğinde böylesine kusursuz bir ülke yaşanılması, tahammül edilmesi çok zor bir yere dönüşüyor.