Bu sabah bazı gazetelerde tam sayfa bir ilan ile karşılaştık. Başlığı DEMOKRASİkelimesini bölen DARBE yazısı ile atılmıştı.
İlanın içeriğini okumadan yaptığım ilk iş bu metne kimlerin imza atmış olduğuna bakmak oldu.
Hani karışık harflerin arasına yerleştirilmiş kelimeler vardır, bulmacada sizden o kelimeleri bulmanız istenir ya o şekilde aradım, buldum.
Hiç şaşırmadım.
“…Aşağıda isimleri zikredilen biz imzacılar, kamuoyunu Türkiye’de demokrasiden sapma yönündeki kaygı verici bir sürece dikkat kesilmeye çağırıyor,
AKP hükümetini bu girdiği tehlikeli yoldan dönmeye davet ediyoruz.”
Ahmet Altan, Ahmet İnsel, Ahmet İsvan, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç, Altan Tan, Asaf Savaş Akat, Aslı Tunç, Ataol Behramoğlu, Aydın Engin, Ayhan Aktar, Baskın Oran, Bülent Keneş, Bülent Korucu, Cafer Solgun, Cemal Uşak, Cengiz Aktar, Cengiz Çandar, Ceren Sözeri, Ceyda Karan, Cihangir İslam, Cüneyt Ülsever, Daron Acemoğlu, Dengir Mir Mehmet Fırat, Doğan Akın, Doğan Satmış, Doğu Ergil, Ergun Babahan, Erkan Saka, Erkam Tufan Aytav, Ertuğrul Günay, Faruk Mercan, Ferhat Kentel, Gençay Gürsoy,Hadi Uluengin, Hasan Cemal, Hayko Bağdat, Herkül Milas, Hilmi Yavuz, İbrahim Betil, İştar Gözaydın, Kazım Güleçyüz, Koray Çalışkan, Kürşat Bumin, Levent Köker, Mario Levi, Maya Arakon, Mehmet Altan, Mehmet Bekaroğlu, Mehmet Betil, Mehmet Kamış, Mehveş Evin, Melis Behlil, Murat Aksoy, Murat Belge, Mustafa Erdoğan, Mustafa Yeşil, Müge Göcek, Mümtaz’er Türköne, Namık Çınar, Nazlı Ilıcak, Neşe Düzel, Nil Mutluer, Nilüfer Göle, Niyazi Öktem, Nuray Mert, Orhan Kemal Cengiz, Osman Kavala, Oya Baydar,Ömer Laçiner, Ömer Madra, Pelin Batu, Reha Çamuroğlu, Sait Çetinoğlu, Samim Akgönül, Selahattin Özel, Seyfettin Gürsel, Suat Kınıklıoğlu, Suna Vidinli, Şahin Alpay, Tahir Özyurtseven, Taner Akçam, Tayfun Atay, Temel İskit, Tuğba Tekerek, Ufuk Uras, Ümit Kardaş, Ünal Ünsal, Yasemin Çongar, Yasemin İnceoğlu, Yavuz Baydar, Yavuz Oğhan, Yüksel Taşkın
Altını çizdiğim, ismini koyulaştırarak belirginleştirdiğim kişiler bu süreçte AKP iktidarının bugünlere ulaşmasına“entelektüel desteği” verenler olması Türkiye’de aydın olgusunun nasıl içeriğinin boş ve akıl karıştırıcı çelişkilerle dolu olduğunun tipik göstergesidir.
Altı çizili, ismi “bold” olmayanların önemli bir kısmı da bu süreçte yine AKP’ye destek verenler safındaydı ancak zaten doğasına uygun davrandığı için dikkate değer bulmadım. Bir kısmını da gerçekten 12 yıl boyunca ne yaptı ya bilmiyorum ya da farkında bile değilim.
“Her geçen gün daha da otoriterleşen AKP hükümeti yüzlerce gazeteci ve köşe yazarını uyguladığı baskılarla işlerinden attırmış, kamu gücünü kullanarak birçok gazete ve televizyonların, kendisine taraftar sermaye sahiplerine devredilmesini sağlamıştır.”
İmza sahibi yukarıda ismi geçen kişilerden bazıları iste tam da bu tanıma uyuyorlar. Onların muhalif duruşlarının geri planında nasıl bir kaygı var maalesef test edebileceğimiz pozisyonda değiller.
Bu yazıyı yazmadan önce AKP’nin son 12 yılda ne türden bir koalisyon kurduğunu burada aydın dediğimiz kişiler ve cemaatin nasıl destek verdiğini geçen hafta “AKP entelektüel anlamda derin bir zafiyet ve zayıflık yaşıyor.” başlığı taşıyan yazımda söz etmiştim.
Evet, istisnasız herkes oradaydı ve AKP iktidarının bütün uygulamalarına destek çıkıyor ve bunların fikir altyapısını sağlıyor, topluma da aktarıyorlardı.
Bir çeşit propoganda aracıydılar.
“Son olarak 14 Aralık 2014’te Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV yöneticileri başta olmak üzere gazeteciler, televizyon yapımcıları ve dizi oyuncuları ‘terör örgütü’ üyesi oldukları ve devletin egemenliğini ele geçirmeye çalıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınmış ve bir kısmı da tutuklanmıştır.
İktidar tarafından yeniden kurgulanan ceza yasaları ve yargı organları devreye sokularak eleştirel medya tamamen susturulmak istenmekte, gazetecilik bir meslek olarak bitirilmeye çalışılmaktadır.”
Türkiye 22 Temmuz 2007 seçimleriyle birlikte tam da yukarıda tarif edilen şekle sistemli dönüştürülmeye başlanmıştır.
Kuşkusuz bunun geri planında imzacıların giriş cümleciğinde de andığı gibi dönemin “27 Nisan Muhtırası” şeklinde bilinen meclis iradesine yönelik saçma sapan bir direniş altyapısı da vardır.
“Geçmişte askeri darbelerle kesintiye uğrayan Türkiye demokrasisi, bugün sivil bir yönetimin idaresi altında büyük bir hızla kan kaybediyor.”
Ülkemizde “Özel Yetkilendirilmiş Mahkemeler” kurulurken ve bu mahkemeler yoluyla daha önce görülmemiş derecede adalet duygusunu zedeleyen uygulamalar yapılırken isimleri zikredilen siz imzacılar o tarihte ne yapıyordunuz?
Bütün bu uygulamaların doğruluğunu kamuoyuna anlatma göreviniz yok muydu?
“Son olarak 14 Aralık 2014’te Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV yöneticileri başta olmak üzere gazeteciler, televizyon yapımcıları ve dizi oyuncuları ‘terör örgütü’ üyesi oldukları ve devletin egemenliğini ele geçirmeye çalıştıkları gerekçesiyle gözaltına alınmış ve bir kısmı da tutuklanmıştır.”
Türkiye’de bu olay ilk defa mı yaşandı?
Sanılmasın ki AKP’nin yaptıklarını savunuyor ya da destek oluyorum. 15 Aralık sabahı ilk işim “Buradan demokrasi falan çıkmaz” demek olmuştu.
2007’den beri yazdıklarım zaten ortada; ilk defa bu zikredilen isimleri konuşmuyorum.
Bizim sorunumuz hayatı bir uydu şeklinde yaşayan ve bir türlü güneş olamayan, kendi kendisine ışık saçamayan “aydın” olgusuyladır.
***
Yıllar önce yazdığım “Aydın Olgusu” isimli yazımdan küçük bir alıntı yapmak istiyorum.
“Üç İstanbul” isimli kitabı dizi film haline getirmişti TRT; 80’li yılların ortalarına denk düşer. Ondan bir bölüm izleme şansım oldu geçenlerde tesadüfen.
İttihat ve Terakki’nin toplantısında, kalemi kuvvetli Adnan’a bir soru yöneltilir.
“Neden o kitleleri çok etkileyen romanını bitirmiyorsun?” derler.
Adnan, bu sorunun cevabını günlüğünde itiraf eder. O bitik bir adamdır, çünkü. Fazlasıyla uçkur derdine düşmüştür. Abdülhamit istibdadı dediği şey ise kendi yoksulluğudur. Çünkü ders vermek üzere gittiği “Paşaların” konaklarındaki zenginliğe ve onların kızlarına düşkündür. Dizinin ilerleyen bölümlerinde İttihat ve Terakki’nin iktidara taşınmasıyla Adnan’daki değişimin zaten bu doğrultuda olduğu da ortaya koyulur.
Bizim “bir çeşit aydınımız” Adnan gibidir işte.
Yüzyıl önce ve yüzyıl sonra ne değişiyor, karar verebiliyor muyuz?
***
Kendisine “aydın” etiketi veren ve bu şekilde bir kavramın içeriğini tamamen değiştiren bu kişiler son 12 yılda demokrasinin tanımını doğru yapabilmiş olsalardı, AKP’ye gösterdikleri yol doğru olsaydı Türkiye hiç bugünleri yaşar mıydı?
O gün doğru olan bugün nasıl büyük bir yanlış haline gelebiliyor?
Türkiye’nin bugünlere gelmesinde isimleri zikredilen siz imzacıların hiç mi katkısı yoktur?
Bugün nasıl olur da zeytinyağı gibi yukarı çıkar, sütten çıkmış ak kaşık rolünü oynarsınız?
Bu metnin içinde toplumdan bir özrü nasıl esirgersiniz?
En azından “biz bir halt ettik, bilemedik, doğru yapıyoruz sandık, yanılmışız, aşağıda isimleri zikredilen biz imzacılar yaptıklarımızdan ötürü pişmanız, toplumdan da özür diliyoruz” diyemez miydiniz?
Diyemeyeceğinizi ve pişkinliğinizi bu metinle ve duruşunuzla bir kere daha gösteriyorsunuz ve bizi hiç yanıltmıyorsunuz.
Bu toplumun en büyük şanssızlığı da maalesef budur.
Demokrasiyi bir türlü tarif edemeyen ve demokrasiyi kendi özgürlüğüne yönelen tehditle anlayan veya sınırlandıran şu ismi zikredilmiş imzacı aydınlara sahip oluşudur.
İsimleri zikredilen siz imzacılar, nasıl bir demokrasi ve iktidar isterler?
Kimin için demokrasi istiyorsunuz, bir de bunu ortaya net bir şekilde koyun lütfen!