Yunanistan’daki Syriza’nın başarısı“Türkiye’de neden benzer bir parti yok?”sorusunu beraberinde getirip “HDP bu boşluğu doldurabilir mi?” ile devam ediyor.
Buradan “HDP bir sosyalist sol parti midir?” sorusu çıkıyor.
Çok daha önemli bir başka soru da buradan üretilebilir.
Sol parti olmakla sosyalist olmak aynı şeyler midir?
Sondan başlarsak, çok genel bir tanımlamayla düzene muhalif bütün düşünce ve örgütlenmelere sol diyebiliriz. Ancak her muhalif düşüncenin sosyalizmle birleşmesi de gerekmiyor. Sosyalizm her muhalif düşünceyi bünyesinde taşıyabilir veya bir uzlaşmayla ortak bir paydada toplayabilir.
Yunanistan örneğine geri dönersek; Syriza dışında bir komünist parti olduğunu, PASOK’un da sol bir parti şeklinde anıldığını bilmemiz yerinde olur. Bu tarafından baktığımızda;
– Syriza %36,3
– PASOK %4,7
– Komünist Parti %5,5
Toplamda %46,5’lık oyun sosyalist-komünist partiler tarafından alındığını görüyoruz. Yunanistan’da Syriza’nın aldığı oyların önemli bir bölümünün PASOK kökenli olduğunu tahmin etmek de yanlış olmayacaktır.
Yunanistan’da kentleşmenin tamamlanması, toplumsal sınıfların çok daha ayrışmış olmasının insanların oy tercihlerindeki bilinç seviyesine fazlasıyla etki etmektedir.
Tarihsel olarak çok öncelere dayanan sermaye sınıfının varlığı aynı zamanda işçi sınıfını da kristalize hale getirmektedir.
Oysa Türkiye’de böylesi bir durumu konuşmak için çok daha temkinli davranmak gerekiyor. Bir işçi sınıfından söz etmemiz mümkün olsa da bunun nüfusun geneline etkisine baktığımızda çok geri kaldığını görebiliyoruz. Daha öncesinde köyden kente dönüşümün modern batı toplumlarının çok gerisinde olması temel belirleyici etkenlerden biridir.
Özellikle AKP’nin temsil ettiği Anadolu sermayesi ise birikimini son 20-30 yılda belli bir seviyeye getirmiş, gelişmektedir. Bugün güncel anlamda diyalektiği belirleyen de bu sınıfı temsil eden iktidar yapısıdır.
Bütün bu çerçevede sol nerede duruyor sorusunun cevabını aramak doğru bir başlangıç olabilir.
1980 öncesinde nüfusun oranına göre belli bir gücü olan işçi sınıfının örgüt ve mücadelesini askeri darbe kolaylıkla dağıtmayı başarmıştır.
Zaten özellikle sosyalist sol ölçeğinde konuşacaksak büyük şehirlerden çok özellikle Güneydoğu Anadolu’dan gelen Kürt oylarının etkisini tartışmak daha doğru olacaktır.
Kürt oylarının sosyalist solla olan ilişkisini değerlendirmek ise bütün bilimsel sosyalizm teorisini alt üst edecek bir çerçevededir.
PKK başlangıçta bir Marksist parti olarak örgütlenmiş olsa da aslında ulusal kurtuluş savaşı veren bir partidir. Amacı bölgedeki diğer ülkelerin Kürt örgütlenmelerinde olduğu gibi Kürtlerin coğrafyada bağımsızlıklarını sağlamak, hiç değilse özerk bir yapıya kavuşması için mücadele etmektir.
PKK’nın başlattığı silahlı ayaklanmaya bölgedeki hâkim ve egemen Kürt Aşiretleri ve bugün dönüşmüş haliyle söylemek gerekirse Kürt sermayesi destek vermemiş olsa bugünkü seviyeye ulaşması çok daha zaman alacaktı.
Hiç kuşkusuz 1991’den beri bölgede süren savaşın sonuçları da Kürtlerin bu mücadelesine pozitif anlamda katkı sağlamıştır.
Bir başka ekonomik gerçeği de dile getirelim; 1984’den bu yana süren savaş ortamı bölgede öyle ya da böyle (kitabın tarif ettiği şekilde olmasa da) bir “sermaye” birikimi yaratmıştır. Buradan birçok bileşenin nemalandığını düşünmek gerekiyor. Bu birikimin artık rasyonel bir şekilde yatırıma dönüştürülmesi liberalizmin olmazsa olmazları arasındadır.
Erbil örneği bir modeldir.
Çözüm süreci sonrasında muhtemelen Güneydoğu’da bugün fazlasıyla geri kalmış görünen şehirler Erbil izinden yürüyecek ve oralarda hızla bir yeniden yapılanma olacaktır.
Bütün bunlar çerçevesinde kuşkusuz öncelik şu savaş ortamının bir an önce tamamlanmasıdır.
Siyaset bilimi parti örgütünün tanımını ve oluşumunu bize net olarak gösteriyor.
Bu çerçevede HDP’nin programında ne yazıyor ya da yöneticilerinin siyasi görüşleri ve duruşları her neyse de bölgenin sınıfsal yapısından bağımsız olması düşünülemez.
HDP bugün parti içinde bütün unsurları bir araya toplamış bir şekilde bölgede Kürtlerin çıkarını savunmak üzere varlığını rasyonelleştirmektedir.
Elbette Batı’da sol oylara taliptir. Batıdan alacağı oylar siyasidir; ideolojik değildir.
Türkiye’deki sosyalist solun temel gerçeğinden başka bir oluşumun HDP tarafından yaratılması bana eşyanın tabiatına aykırıymış gibi görünüyor.
HDP’nin içinde sola veya sosyalizme dair oluşumlar, örgütlenmeler yok mudur?
Kesinlikle vardır; ancak bunun etkilerini ancak orada sermaye sınıfının yerleşik ve kurulu bir hale gelmesinden sonra şekilleneceğini veya koparak örgütleneceğini tahmin ediyorum.
Başlangıçta sorduğumuz soruya dönersek HDP bir sol parti olarak mücadele veriyor olsa da asla Syriza gibi bir sosyalist değildir. Hatta yukarıda da değindiğimiz gibi (Kürt) sermaye(si)nin üstyapısal kurumuna çok daha yakın olacağını söyleyebiliriz.
Bunu bugün söylememizin nedeni, geçmişte AKP ile demokrasi serüveninde hayal kırıklığı yaşayan bazı liberallerin HDP’ye olduğundan farklı misyonlar yükleyerek bir kere daha üzülmelerinin önüne geçmektir.