Erdoğan paranın piyasalara yatırım olarak geri dönmesi için baskı yapıyor.


Türkiye siyaset sahnesinde neden olduğu konusunda hala karar vermediğim Bülent Ecevit Türkiye’de üç defa başbakan olma başarısı gösterdi. İkinci başbakanlığı dönemini çok net hatırlıyorum, çünkü 8-10 yaşlarında bakkalların önünde gazyağı, margarin ve sigara kuyruklarında bekleşir, bunun dünyanın bir gerçeği olduğunu düşünürdüm.

Sonra Ecevit düştü, Demirel geldi. Kuyruklar kalktı. Bolluk başladı.

Kafam karışmıştı, anlayamıyordum.

1999-2002 yılları arasında üçüncü ve son defa yaptığı başbakanlık sırasında Türkiye tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşadı.

IMF ile yapılan pazarlıklarda konu birkaç milyar dolarlık kredi paketleriydi.

Krize konu olan şeyse Türkiye’den bir geçece 4 milyar doların çıkışı olarak gösterildi. Ancak sonradan anladık ki tam da öyle değildi; dolar uzun süre yapay şekilde değerinin çok altında bir parite ile dizginlenmişti.

Neyse… Nasıl 1977-80 arası dönem 12 Eylül’e neden olmuşsa, 2001 Krizi de bugünkü iktidarın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

AKP iktidarı sanki bir mucize yaratmış gibi 2001’de birkaç milyar dolara muhtaç bir ülkede değil de başka bir yerdeymişçesine Türkiye’ye müthiş bir bolluk sağlamıştır.

AKP her başı sıkıştığında dışarıdan gelen ve kaynağı bir türlü tespit edilemeyen sıcak paralarla piyasalara hakim olmayı sürdürmüştür.

AKP’nin 12 yıllık iktidarının bir sermaye birikimi ve bunu elinde tutan bir sermaye grubu yarattığını sıklıkla konuşuyoruz; doğrudur.

Hatta Güneydoğu’da yaşanan 30 yılı aşan savaş ortamının da kendi içinde bir birikim yarattığını geçtiğimiz haftalarda dile getirdik.

Kapitalizmin kuralı gereği başta hiçbir kurala bağlı olmaksızın biriken sermaye bir yerden sonra kontrol altına alınarak piyasanın uluslararası kanunlarına bağlı hale gelmelidir.

AB ülkelerinde bugün bankalar negatif faiz işletiyorlar. Bunun anlamı para bankada durdukça sanki kira öder gibi bedel vermektedir.

AB ülkelerinde para ol kadar birikmiştir ki artık değerini yitirmiştir. Burada beklenense yatırımdır. Ancak sermaye sahipleri bu bölgelerde yatırım yapmak yerine paralarını korudukları bankalara kira ödemeyi tercih etmektedir.

Türkiye’nin de AB ile kıyaslanmasa da bir sermaye birikimi olduğu gerçektir.

Merkez Bankası’na faiz indirimi yapılması yönünde yapılan baskının ardında ne türden bir düşünce olabilir?

Erdoğan, 12 yıllık iktidarı boyunca çeşitli yollarda biriktirdiği bu sermayenin bugün bankalarda durmasını değil, piyasada yatırıma dönerek çalışmasını istiyor.

Avrupa’daki durgunluğun, kriz ortamının hatta Yunanistan ve İspanya’daki siyasal gelişmelerin geri planında yatan şeyin ekonomik anlamda böylesi bir karşılığı olduğu fiili durum gerçeğidir.

AKP ise aksine 12 yıllık başarısını ekonomik piramidi birbirine sıkı şekilde bağlamasından elde ediyor.

Sermaye birikimi arttıkça bunun yatırımlara dönüşme hızı yavaşlıyor. Bu da liberal ekonominin çözüm bulamadığı bir başka gerçektir.

Microsoft’un sahibi örneğinden yola çıkarsak, basit bir yazılım programcısından bugün dünyanın en zengin kişisi haline gelen ve her gün 1 milyon dolar harcasa serveti 218 yılda bitecek kadar büyük bir zenginliğe ulaşan Bill Gates kazandığını ne yapıyor?

Kurduğu bir vakıf sayesinde küçük bir bölümü için dünyada açılıkla mücadele ediyor olabilir ancak daha fazla değil.

Bu eşyanın doğasına çok uygundur. Şimdi bu zenginlik başka yollardan değerlendirilmektedir.

Bu ve benzer örnekler sayısızdır.

Bu nedenle de batı ülkelerinde bir taraftan refah ortamı artarken diğer taraftan ekonomik durgunluk da kendisini göstermektedir.

Ekonomik durgunluk işsizliğe dönüşmekte bu da toplumsal patlamaların fitilini ateşlemektedir.

Türkiye’de de benzer şeylerin olması muhtemeldir.

Bizim insanımız parayı sever. Hatta çalışmadan kazanacağı paraların hayalini kurar. Sermayedarımız da bundan farklı değildir.

Son 12 yıllık dönem aynı zamanda özelleştirmeler, şirketlerin yabancılara satılmasıyla hatırlanacaktır.

Yabancı sermaye Türkiye’de yüksek getirisi olan şirketleri bir dönem kapış kapış satın almıştır.

İktidar önünde duran muhtemel tehlikenin farkına varmış olacak, bankalarda duran varlıkların piyasalara geri dönmesini, yatırımcıların yeni iş olanakları açmasını istemektedir, zorlamaktadır.

Bunun yolu da elbette piyasalardaki faiz oranlarının, yani paradan para kazanma getirisinin düşürülmesi, cazip olmaktan çıkarılmasıdır.

Ancak küresel mali piyasaların da birbirine sıkı bağlar ve ilişkilerle bağlanmış olması bir hamlenin peşinden diğerini getirmektedir.

Liberal ekonomilerin kaderini önümüzdeki on yıllarda belirleyecek de bu çelişki olacaktır.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: