#DirenTsipras; sorun Yunanistan değil AB’nin geleceğidir!


Komşumuz Yunanistan, 1981’den beri belki de ilk defa AB içinde olmanın dezavantajını yaşıyor.

Avrupa Birliği, iki tarafı keskin mızrak gibidir. Son otuz yıldır siyasetimiz neredeyse bu zenginler birliğine girme üzerine kurgulanmıştır.

AB’ye girerek tüm dertlerin sona ereceği yönünde güçlü bir algı vardır.

Dışarıdan baktığımızda biz girmeye çalışıyoruz, içeriden, Yunanistan tarafından bakıldığındaysa belki de çıkmak için bir boşluk, sebep aranıyor olabilir.

Avrupa Birliği, merkezinde Almanya ve Fransa’nın bulunduğu, Amerika ve Uzakdoğu’daki Çin ve Japonya etkisine karşı Avrupa’da denge sağlamak üzerine kurulmuştur.

İngiltere bu birliğin aslında gönülsüz üyesidir. Ne Schengen’e ne de Euro’ya dâhildir. Birçok siyasi kararına karşıdır. Çünkü İngiltere çoğunlukla ABD’ye yakındır, aslında tek başına hareket etmeyi de tercih eder.

Avrupa Birliği, son 30 yılı genişleme politikalarıyla sürdürdü. 1957’de 6 devlet tarafından kurulmuşken, 1973’te 9, 1986’da 12, günümüzdeyse 28 üyesi olan neredeyse Birleşmiş Milletlere alternatif bir yapıdır.

Kuşkusuz bu yapının içinde her devletten aynı müktesebat beklenirken, ülkeler birbirinden eşit olmayan ekonomik büyüklüğe sahiptir.

Aradaki farkın kapatılması için de devletlere yardım yapılır. Bu yardımlar aslında ülkelerin Yunanistan modelinde olduğu gibi uzun vadeli borçlandırılmasıdır.

Şöyle düşünelim; küçük bir işletmeniz var ve kendi yağınızla kavrulup, büyümeye çalışıyorsunuz, o sırada size TÜSİAD’tan davet geliyor, gel derneğimize üye ol deniyor. Siz de sevinerek gidiyorsunuz. Çünkü zenginlerle aynı ortamda olacak, onların pazarından yararlanacak, büyüyeceksiniz.

Ancak tabii öyle olmuyor. Kimse kimseye babasının hayrına yardım yapmıyor. Çünkü kapitalizmin kendi kuralları var.

Merkel’in Tsipras’a her fırsatta hatırlattığı şeyler bunlar.

TÜSİAD’ın içindekiler gibi yaşamak adına gidip onların bankalarından krediler çekiyorsunuz. İşyerinizi sürekli büyütüyorsunuz. Ancak her türlü kuralı onlar koyuyor. İşletmeniz herkese, istediği fiyattan mal satamıyor, siz istediğiniz yerden mal satın alamıyorsunuz.

Ortak para birimi kullandığınız için istediğiniz zaman paranızın değeriyle oynayıp bir çekim merkezi oluşturamıyorsunuz.

Kısa bir süre sonra da kısır döngünün içinde çalışamaz hale geliyorsunuz.

Kurumsal anlamda her şeyi yapmışsınız ancak bu kurum ne yapacağını bilemiyor. Üretemediği için sürekli o kurumun içinde çalışanları beslemek zorunda kalıyor.

Sonuç?

Malum…

Oysa Yunanistan bugün AB üyesi olmasaydı belki bu kadar güçlü kurumları olmayacaktı fakat borçlarıyla birlikte belki de kendi kurallarını kendisinin koyduğu bir ekonomisi olacaktı.

Yunanistan bugün Schengen bölgesine dâhil olduğu için ülkesine turist davet ederken sıkıntı çekiyor.

Mesela, 2008’deki büyük global krizden itibaren ve özellikle de son beş senede Yunanistan sınırlarını gevşetebilir, Türkiye ile arasında bir turizm köprüsü kurabilirdi.

Ben bu durumu 2013 yılının sonbaharında ziyaret ettiğim Sakız Adası’nda net olarak gördüm. Ada halkı bütün ekonomisini Türkiye’den gelen turistler üzerine kurmuş durumda; kapıda verilen ve belirli anlamlarda Schengen’e delik açan kolay vize de işleri güzelleştiriyor. Ancak kuşkusuz bu yeterli değildir.

Yunanistan’ın nüfusunun 12 milyon mertebelerinde olduğu düşünülürse, 75 milyonluk komşusundan gelecek bir kaç milyon turistin ülkesindeki ekonomiye nasıl katkı sağlayacağı ortadadır.

Ayrıca iki komşu ülke arasında ticaretin de kolaylaştırılmasının yaratacağı canlılığın hayali bile güzeldir.

Sadece Yunanistan mı, benzer sorunlarla boğuşan İspanya, Portekiz, daha gerçeklerle yüzleşmemiş Polonya, Romanya, Bulgaristan, Hırvatistan, Slovakya, Slovenya, Çek, Macaristan gibi ülkelerin de yakın gelecekte aynı problemler yaşayacağını söylemek için kâhin olmak gerekmiyor.

Almanya ve Fransa bu yakın tehlikenin farkında, bugün Yunanistan’a verilecek tavizlerin zincirleme diğer ülkelere yayılacağından çekiniyor, korkuyorlar.

Avrupa’nın koruma duvarları yüksek, snop tavrının kısa vadede Birlik içinde çok büyük bir krize dönüşeceğini de not edebiliriz.

Büyük ekonomik güce ulaşmış, tezgâhını kurmuş, paraların tıkır tıkır sürekli ve düzenli olarak hesaba yattığı bu sistemin sadece tek taraflı çalışıyor olmasının yarattığı irrasyonel durum, ister istemez kapıyı çalacaktır.

Özenle kurulmuş bu sistemin gün gelip Birliği parçalayacak bir paradoksa dönüşmesi eşyanın doğasına uygundur.

Avrupa’nın gelişmekte olan ülkelerinin karşılaşması muhtemel sorunlarının çok daha ağırını Almanya ve Fransa’nın da yaşadığına şüphe duymamak gerekiyor.

Bu iki ülkenin 2008 krizini ekonomiyi fonlayarak ve cepten piyasaya para koyarak aştığını unutmayalım.

Bu piyasanın kurallarını ve şartlarını çok iyi bilen, muhtemelen Marks’ın Kapital’ini yutmuş Yunanistan Başbakanı Tsipras ve Maliye Bakanı Varoufakis Avrupa Birliği’nin bu yumuşak karnına çalışıyor.

Aynı şekilde bu sosyalist tehdidin çok iyi farkında olan ve tamamen sistemi yıkmaya hazırlandığını bilen liberal, kapitalist Merkel de Tsipras’ı zor duruma düşürmek için elinden geleni ardına koymayacak bir düşmanca tavırla saldırıyor.

Kuşkusuz Tsipras’ın işi hiç kolay değildir. Yanına bir iki ülkeyi daha çekebilse ki bu siyaseten çok kolay bir şey değildir, başka bir Avrupa geleceği mümkün hale gelebilecektir.

Merkel, Tsipras’ı seçimler öncesindeki vaatlerinin tam aksine doğru zorluyor.

Ortada çok güçlü bir ideolojik mücadele var.

Diren Tsipras diyoruz, bu sorun Yunanistan’ın değil Avrupa Birliği’nin geleceği ile ilgilidir.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: