Yeni hükumeti kuracak bakış açısı ne olmalıdır?


Şimdi keyfimize göre bir senaryo kuralım…

Seçimler 2015’de değil 2002 olmuş olsa bugün çıkan sonuçları nasıl görür, yorumlardık, hiç düşündünüz mü? 

AKP %40,66 ile birini parti çıkmış, hükümet kurmak için gerekli 276 adet milletvekilini kazanamamıştır; ancak en yakın rakibine %15’lik bir fark attığı ve 258 sandalye kazandığı için ANAP’ın 1987 seçimlerinde kazandığından sonra en yüksek Meclis çoğunluğudur söz konusu olan.

Ve kuşkusuz hükümeti kurmakla görevlendirilecek olan da partinin lideri Davutoğlu olacaktır.

Seçimden ikinci, üçüncü ve dördüncü olarak çıkan partilerin aldığı oy oranı ise %25,13, %16,45 ve %12,96 toplam %54,54; sırasıyla kazandıkları milletvekilleriyse 132, 80, 80 toplam 292’tir.

CHP, bir önceki seçimlerde barajın altında kalıp Meclis’e giremediği için %25,13’lük oy oranı kuşkusuz büyük başarıdır.

MHP, zaten hükümetteydi ve %17,98 ile 129 sandalye ile girdiği Meclis’te küçük bir oy kaybı yaşamış ancak şimdi 80 kişi sokabilmiştir.

Kuşkusuz en büyük başarı HDP’nindir.

%4,75’lik oyunu %12,96 yapmıştır ve AKP’den sonra en başarılı partidir. AKP’nin temsil ettiği siyaset ile karşılaştırdığında HDP’nin Meclis’e bu oy ile giriyor olmasıysa kuşkusuz zaferdir.

2002’deki seçimlerde %32’lik oy %10’luk seçim barajı nedeniyle Meclis’te karşılığını bulamadığı için AKP o tarihte %34 ile 365 milletvekili kazanıp iktidar olabilmişti.

Oysa olması gereken şey bugün karşımıza çıkan tablodur.

Türkiye’nin normalleşebilmesi, öğrenebilmesi, anlayabilmesi için 13 yıl geçmesi gerekmiştir.

Peki, bu tablonun doğal sonucu nasıl bir hükümet kurulması beklenir?

Hani bazı filmlerde “acaba diğer yolu seçseydim ne sonuç yaşanırdı” diye kahramanın başka bir hayatı deneyimlediği fanteziler vardır ya işte Türkiye şu 13 yılda işte bununla yüzleşmiştir.

Mutlak ve Tek Başına İktidarın Türkiye’yi nerelere kadar götüreceğini, neler yaşanabileceğini göstermiştir.

Sonra Türkiye 7 Haziran sabahına uyanmış, bu 13 yıllık yaşanmışlığın etkisiyle öğrendiği tecrübeden hareketle sandıkta tercihini şekillendirmiş ve gece saat 22.00’de de önümüze bu sonucu koymuştur.

Gerçekler budur.

Türkiye ne istiyor?

En başta normalleşmek, gerilimden bir an önce kurtulmak.

Bunun için yeterince bilgi biriktir mi?

Kuşkusuz, fazlasını öğrendi. Artık kaybedecek zamanı da yok.

O zaman filmi başa sarıp Türkiye’nin 7 Haziran 2002’de seçim yaptığını ve o günkü şartlar çerçevesinde bir sonuç çıktığını varsaymak gerekiyor.

Bu varsayımın bizi getireceği yer neresidir?

AKP %40 ile birinci parti olmuştur bunun hakkı öncelikle teslim edilmelidir.

Benzer durum 1995 Genel Seçimlerinden sonra da ortaya çıkmıştı.

RP %21,38 ile birinci parti olarak çıktığı seçimlerden 158 sandalye kazanmış; DYP’de Tansu Çiller, başbakan olarak girdiği seçimlerde %19,18 ile üçüncü parti olmuş ve 135 sandalye almıştı.

ANAP, %19,65 ile ikinci olmuş ancak 132 milletvekili sokmuştu Meclise.

Dördüncü parti DSP’ydi; %14,64 ile 76 milletvekili kazanmıştı.

Yeniden siyaset sahnesinde yerini alan CHP ise son anda barajı geçmiş %10,71 ile 49 sandalye sahibi olmuştu.

Uzun süre kimin hükümetin kimler arasında kurulacağı üzerine tartışmalar olmuş, RP temsil ettiği siyaset nedeniyle hükümetin içinde bulunmaması için birinci parti olmasına karşın başka alternatifler üzerinde düşünülmüştü.

ANAP ve DYP zoraki bir beraberlikle hükümet kurmayı başaracaklar, ancak Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller arasındaki siyaset ötesi didişme nedeniyle çok uzun ömürlü olamayacaktı.

Kısa bir süre sonra Tansu Çiller, Erbakan ile koalisyon yapmayı kabul edecek Türkiye’yi 28 Şubat’a sürükleyecek hükümet bu şekilde kurulmuş olacaktı.

Doğrusu da buydu, çünkü az farkla da olsa RP seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı.

Seçmenin tercihine direnmenin nihai bütün sonuçları yaşanmış Türkiye büyük bir krize girmiş ve 1999 ve 2002’deki o tuhaf seçimler ve sonuçları ortaya çıkmıştı.

%40 net çoğunluktur ve bunun karşılığı teslim edilmelidir.

AKP’nin temsil ettiği tabanın çok doğal unsurlarından biridir MHP’nin siyaseti. Bu nedenle kuşkusuz bir AKP-MHP koalisyonu rasyonel ve akla yakın olandır. Zaten baştan beri senaryosunu kurmaya çalıştığımız şey olan bu seçimlerin 2002 yılında olduğunu varsaydığımızda da bugün kamuoyunun beklentisi de bu yönde olurdu.

Türkiye’nin kuşkusuz AKP’nin hayalini kurduğu 7 Haziran öncesindeki bir anlayışla yönetilmesi mümkün değildir.

Zaten seçmen bunu anlayışı ve siyaseti dışarıda bırakmıştır.

O zaman Türkiye’nin mevcut siyasi rejimi çerçevesinde zaten varolan yol haritasındaki öncelikleri güncelleyerek yoluna devam etmesi ve mutlak surette Kürt Sorununu çözecek bir program üzerinde anlaşılması rasyonel olandır.

Oysa 13 yıllık Mutlak İktidar dönemi sona erdiği için AKP bu kadar açık farkla kazanmış olduğu seçimlerden yenilmiş gibi bir hava var, diğerlerinde de muzaffer kumandan duruşu.

Hele Devlet Bahçeli’yi görseniz sandıktan az farkla ikinci parti çıkmış gibi dolaşıyor, kendisine sunulan hiçbir teklifi kabul etmediği gibi gereksiz polemikler yaratıyor.

Biraz tarih bilgisiyle halkımızın siyaseti tıkayan veya kendisine ukalalık taslayanlara ne türden dersler verdiğini hatırlayacaktır ancak bu durum işlerine gelmez siyasetçilerimizin.

Demokrasi kendisini merkeze yaklaştıran partilere gereken ödülü veren bir rejimdir.

Çünkü insan ekonomik bir varlıktır, aynı zamanda da rahatına da düşkündür, konformisttir.

AKP’nin son 13 yıla damgasını vurmasının tek bir cevabı vardır, insanın bu doğasına gereken karşılığını sunmuş, merkezdeki en büyük parti haline gelmiştir.

Ancak ne zaman merkezden uzaklaşmaya başlamış, siyasetin rotasını değiştirmeye kalkmış girdiği ilk seçimde gereken cevabı almıştır.

MHP de merkeze yaklaştıkça oyunu artırdı; bugünkü marjinal söylemleriyle yeniden eski günlerine dönmeye çalışırsa kuşkusuz seçim sonuçlarını yanlış değerlendirmiş olur.

Nedir bu?

MHP bir önceki seçimlerden aldığı %13,01’lık oranın %16,45’e çıkmasını sağlayan oyun AKP tabanından geldiğini, bunun nedenini AKP’nin Çözüm Süreci’nde takındığı tavra bağlıyor, olabilir.

Bu nedenle söylemini ne kadar milliyetçiliğe kaydırırsa o derece oyunu artıracağı hesabı içine girebilir.

Normaldir.

Peki, gerçek bu mu?

Türkiye’de böylesi söylemin oya dönüştüğünü gösteren kaç seçim hatırlıyoruz?

Peki, hal böyleyse HDP nasıl %6’lardan, %12,96’lara çıkabildi?

Hem MHP hem de HDP oyunu artırıyorsa buradan nasıl bir sonuç çıkmalıdır?

Kuşkusuz HDP’yi başarılı kılan gerçek merkeze yaklaşması, Türkiyelileşmesidir.

Çünkü tüm Türkiye çözüm arayışı içindedir. Siyaset çözüm üreteni değerli kılar, ödüllendirir.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: