Milli Takım’daki görevinden ayrıldığı andan itibaren Fatih Terim’in gideceği adres belliydi; kuşkusuz oradan ayrıldıktan sonra gideceği yerin şimdiden belli olması gibi…
Her ne kadar çeşitli seviyelerde eleştirsek de Türkiye’nin teknik direktörleri arasında yer alan; Mustafa Denizli, Aykut Kocaman, Şenol Güneş, Ersun Yanal, Rıza Çalımbay, Ertuğrul Sağlam, Hamza Hamzaoğlu gibi teknik direktörler bir çok riski alarak simge olduğu takımlardan başkalarını çalıştırabilme cesaretini gösterdiler.
Mustafa Denizli üç büyük takımı şampiyon yapan teknik direktör oldu.
Aykut Kocaman, Fenerbahçe kazandığı kupaları Konyaspor gibi bir Anadolu takımının başındayken de tekrarlama istikrarı gösterdi.
Şenol Güneş’in Trabzonspor, Bursaspor ve Beşiktaş süreçleri belli bir ortalamanın üzerinde teknik direktörlük becerisidir.
Ve kuşkusuz diğerleri…
Ya Fatih Terim?
Teknik direktörlük kariyerinin ilk yıllarını saymazsak Milli Takım’da başladığı sürecin neredeyse 25 yıldır sadece Galatasaray-Milli Takım döngüsünde sürmesini bir başarı öyküsü olarak göstermeye çalışmak hiç kuşkusuz uzunca bir süredir bir kitaba da dahil edip yazarak anlatmaya çalıştığım yapının ürünüdür.
Fatih Terim’in teknik bilgisi ve teknik direktörlük anlayışını bize İtalyan futbolcu Pirlo anlatmıştır.
Türkiye’de buna çok yakından şahit olanlarsa susmak durumundadır.
Ülkemizde hiçbir kişiye Fatih Terim’e kadar verildiği kadar geniş yetkiler sunulmamıştır. Futbolumuz adeta son yirmi yıldır kendisine teslim edilmiştir.
Sonuç?
2014 yılında yapılan futbolun zirvesinde futbolda devrim yapacağından söz eden Fatih Terim neyi başarmıştır?
2016 Avrupa Şampiyonası’nda yaşananlar sonrasındaki süreç Fatih Terim’in futbolcularla kurduğu ilişki biçiminin ve tarzının da ifadesidir. Bize olay ve kim haklı kim haksız gösterilmeye çalışıldı. Peki sorduk mu; sizin aranızda kaçıncı türden ilişki var, diye?
Galatasaray teknik direktörlük makamı Galatasaray’ı ilgilendirir ve onların bileceği bir iştir.
Ancak futbol hepimize ait kamusal bir alandır ve bu alana temas ettiği her nokta bizim soru soracağımız, sorgulayacağımız yerdir.
Fatih Terim’in göreve gelmesiyle birlikte çevresindeki hep aynı kişilerin anılmaya başlanması, onların göz önüne çıkması da asla tesadüf değildir.
Ayhan Akman’a laf edenlerin Hasan Şaş ismi ortada dolaşmaya başlayınca bunun Fatih Terim’in ekibi olarak lanse edilmeye çalışılması kara mizah olacak türdendir; ancak bizim için elbette komik değildir.
12 Mayıs 2012 günü Kadıköy’den kupa almadan ayrılmayacağını diretmesi ve sonrasındaki telefon trafiği ile karanlıkta kupasına kavuşması, oradaki Fenerbahçelilere “burada da kupa alınıyormuş, gördünüz değil mi?” diye nispette bulunması nasıl çalıştığını bize anlatıyor.
12 Mayıs 2012 günü Kadıköy’de yaşanan olayların üzerindeki sis perdesi yavaş yavaş kalkıyor; biz biliyorduk ancak başka algısı olanlar da artık farkına varıyorlar. O gün orada etkin rol oynayanları bizlerin unutması asla mümkün değildir.
Aykut Kocaman’ın duygusallığın zirve yaptığı bir an “gereğini yapacağım” dedikten sonra gerçekten gereğini yapmaya devam etmesinden rahatsızlık duyup bunun üzerinden neredeyse Hocanın adamılığına varıncaya kadar sorgulayanların, Fatih Terim’in her seferinde kendi sözünü yiyerek tekrar tekrar çark etmesine karşı sessizlikleri hatta bunu destekler nitelikte faaliyette bulunmaları Fatih Terim’in nasıl bir yapı ve kurguyla birlikte hareket ettiğinin de açık göstergesidir.
Şunu bir kere daha hatırlatmamız gerekiyor.
Dünya değişiyor. Dünyanın spora yaklaşımı, ondan ürettiği değerler, kavramlar çok çeşitleniyor.
Basketbolumuz Avrupa’nın en üst seviyesinde temsil ediliyor. Burada çok önemli bir marka değeri yaratılıyor.
Basketbol yönetimi de bununla paralel şekilde temsil ediliyor.
Futbolumuz yayıncı kuruluş sayesinde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yayınlanıyor. Zaten futbolun bu bataklıktan çıkması için başka tür şeyler yapılmaya muhtaç olduğu da ortadadır.
Fatih Terim’in neyi temsil ettiği de bir başka gerçeklik olarak önümüzde duruyor.
Galatasaray’ın başındayken oynanan Orduspor ve Mersin İdman Yurdu karşılaşmaları, orada yaşananaları asla unutmamanız gerekiyor.
Benzer şeylerin yaşanması muhtemeldir.
Mesele ne olduğunu bilmek ve ona göre hazırlanmaktır.
Ancak Türkiye’de bazı şeyler değişecekse bunun belli şeyler yaşandıktan ve doğrusu anlaşıldıktan sonra gerçekleşeceği muhakkaktır.
Nerede kalmıştık sorusuna verilecek en güzel cevap sonun başlangıcında olabilir sanırım.