İnsan bu yapıya baktığında ister istemez duygulanıyor. Ama başka bir detay daha var bu fotoğrafta.
Kadıköy, Üsküdar, Beşiktaş, Çubuklu, Emirgan, İstinye, Kanlıca hatta Harem’de günümüzde çay bahçesi olarak işletilen İskele Binaları… İrili, ufaklı, kullanıma ve ihtiyaca göredir. Ama hep güzeldir. Bir tarzı, kişiliği, kimliği vardır.
Fotoğraftaki İskelenin biraz ötesine gidin modern zamanda yapılmış olana bir bakın. Çirkinlik örneğidir. Bizlerin bugün yaptığımız binalar gibi.
Çabucak bitireceğiz diye en çirkin binaları bizler yapıyoruz. Oysa bizden öncekiler çok önemli bir imras bıraktılar bize.
Bu fotoğrafın belki bir nostalji değeri vardır ama başka bir şey daha verebilmelidir.
Nedir o?
İnsan kullanacağı yapıları güzel yapmalıdır; bir estetik değeri olmalıdır. Yaşama kalite katmalıdır; ucuzlatmamalıdır. Maalesef bu mirası koruyamıyoruz.
Her şeyi ucuzlatıyoruz. Zamanı, emeği, hatta kazandığımız parayı bile…
Bizden sonra gelecekler belki de bunun hesabını soracak bize.
“Niye bu kadar çirkin şeyler yaptınız?”
“Acelemiz vardı.”
Peki, bu kadar acele yapılar yapıp zaman kazanıp kişisel olarak başka bir şeyler biriktirebiliyor muyuz? Hayata değer katabiliyor muyuz? Üretip, daha önemlisi paylaşabiliyor muyuz?
Hayır, biz sadece tüketiyoruz, satın alıyoruz. En büyük keyif aldığımız şey de bu…
Neden biliyor musunuz? Giderek daha fazla özgürlüklerimizi yitiriyor, tutsak hale geliyoruz.