Adalar’a gitmek içsel bir yolculuktur. Yıllardır o yolculuğu bir şekilde yapıyorum; ancak neyi aradığımın yeni farkına varıyorum. .
Unutulan daha önemli bir şey vardı, yeni yeni tekrar hatırlıyorum.
Çok uzun zaman önce, öylesine uzun ki öznelerinin böyle bir anı yaşadığını bile unuttuğu bir tarihte Heybeli Adası’nda ağaçlık bir alanda kaybolmuştum. Bu yön duygusunu yitirmeye ait bir durum değildi elbette. Çünkü insan bir adada istese de kaybolmaz.
Ama bir insan kendi iç adasında yolunu yitirebilir.
İşte içimdeki ses boşluğun yarattığı etkiyle sürekli yankılanırken bir kayboluşun ortasında ağaçların arasında hem kendimi hem de beni buradan alıp çıkaracak şeyi arıyordum.
Kabuğu sıyrılmış bir ağaç gövdesinin yanındaydım. Ağacı izlerken üzerinde kendime ait bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Ne kadar da sert bir kabuğu vardı. Ancak kabuğun hemen altında kolaylıkla üzeri çizilebilecek yumuşacık bir yapısı da vardı.
Şimdi olsa asla yapmam; etrafımda sert ve sivri tarafı olan bir cisim aradım.
Üzerine ismimin baş harfini çizdim. Sonra derinleştirdim. Tekrar tekrar üzerinden geçerek onu ağacın gövdesine işlemiş oldum.
Sonra O’nu hatırladım. İçimde yankı yapan boşluğu doldurmaya çalıştığım bitmek bilmez o arayış yüzünden muhtemelen kendimi ağaçların arasına atmıştım.
İsmimin hemen çapraz, üst köşesine bu sefer O’nun adının ilk harfini çizdim. Ağaç gövdesinde çok daha derin ve kalıcı olmasını istiyordum.
Çok uzak geçmişe dair bu ağacın bugünkü halini, üzerine kazınmış harfleri nasıl büyüttüğünü çok merak ediyorum.
Ağacın yumuşak gövdesi sanki kalbimin yam ortasıydı!
Düşündükçe, O’nun hayalini kurdukça gülümsüyordum.
Bir süre sonra ağaçlar sanki dile geldi; adımı çağıran güzel bir ses duydum. Hayal olmalıydı; hayır bir kaç defa daha çağrı yinelendi.
Bekledim.
Bir kere daha söylesin istedim.
O gelmişti.
Bir kadını nasıl sevebilirsin?
Bir kadın insanın zihninde, hayalinde tasavvur ettiğiyle nasıl böyle bire bir cisimleşiverir, beden bulur, yaşam olur?
Bir kadın insanın yüreğinde nasıl böylesine güçlü tutku ve özlem yaratır?
Bir kadın nasıl bu kadar güzel olabilir?
Bir kadın…
Yaklaştı…
Sonra elini uzattı; bana doğru yönelen gövdesine ait parçayı elimle kavradım, sımsıcaktı; birbirimizi sıkıca tuttuk ve yürümeye başladık. Biraz ileride denize doğru bakacak şekilde yere oturduk. Elimi dizinin, kendi elini de benimkinin üzerine koydu.
Bir ömür boyu sürecek hayata dair ilk adımlarımızı bu şekilde atıyor gibiydik.
Sonra?
***
Ne çabuk unutuyoruz, yaşam bizi bu duyguların içinden sıyırıp bambaşka yerlere sürüklüyor, tanımadığımız yabancı bir kimliğe büründüyor, bütün bu güzelliklerin yerini nasıl oluyor da karmaşa, çelişki, çözümsüzlük, dahası çaresizlik ve hatta sevgisizlik alıyor?
Oysa bir ömür boyunca aradığın, istediğin, hayalini kurduğun bütün değer, duygu, sevgi, aşk, güzellik zaten O’nun varlığında böylesine toplanmışken bu akıl tutulması, kaybedişin anlamı nedir?
Neyin telaşını yaşıyoruz?
Nereye yetişmeye çalışıyoruz ve neden hiç mutlu olmuyoruz?
Arayış bir ömür boyu sürerken, kaybetmenin sadece bir an’a ait bir kelime olduğunu hatırlatan sarsıcı bir depremle biri bizi sarsmadan kendimizi neden bulamıyoruz?
O gece yarısı karanlıkta tekrar Ada’ya geri döndüm.
Bir yerlerde ağlama sesi yükseliyordu. Öylesine korku dolu, içten, çaresiz bir haykırıştı ki peşinden delicesine koştum…
Oradaydı; beni bulduğu yerin oldukça uzağında çömelmiş, ağlıyordu.
Sebebi her ne olursa olsun; bütün gövdemle üzerine sarıldım, onu kendime çektim.
İşte o an, tam da onunla kacaklaşmışken yıllar önce yaşanmış olan güne dönüverdim. Sona dair bir zamanın içinde yaşarken yepyeni bir başlangıcın ışığını yakan şeyin aslında hep içimde, bunun benim varoluşuma dair bir gerçek olduğunu hatırladım.
Aslında bu kalbimin tam ortasına yıllar önce kazıdığım o güçlü sevginin hissettirdiği duyguya ait bir farkındalık anıydı.
Yüzünde beliren gülümseme zaten yaşamak için ihtiyaç duyduğum enerji olmalıydı.
Yıllar yıllar sonra ilk defa Adalar’a yaptığım içsel yolculukların gerçek nedeninin içimde durmasına rağmen sürekli yoksunlukla beslediğim duygudan kaynaklanan yanlış, yolunu yitirmiş, pusulasız, sonu hiçbir zaman gelmeyeceği gibi, sebebinin asla bulunamayacağı bir arayış olduğunu gördüm.
O sırada zihnimin akışındaki bütün gereksiz, sevgiye zarar veren, beni bir başkasına dönüştüren, O’ndan alıp uzaklaştıran bütün düşünceleri durdurdum.
Yetişmem gereken şey aslında o çok sevdiğim kadının gidiyor, ben den uzaklaşıyor olduğu gerçeğinin kendisiydi.
Hayata dair daha yakıcı ne olabilir ki?
Zaten bir kadını daha nasıl sevebilirsin ki?
Eğer bir kadın seviyorsan hayatına başka eklemen gereken ondan daha değerli ne olabilir ki?
O’nun yerine kimi koyabilirsin ki?
Çeyrek yüzyıl sonra Ada’nın bize verdiği o hediye ile tekrar kendimize gelip, birbirimizi bulmuş olduk; bir daha bunu unutmamak gerekiyor.
Gerçek olan şey sadece bu ana aittir!
http://twitter.com/uzaygokerman