“Unutursam fısılda” dediği için, Çağan Irmak’a…


İsminiz insanların zihninde bir imgeye, anlama, vizyona karşılık geldiğinde hem işiniz kolaylaşır hem de beklentiler başka yöne kaydığından zorlaşır.

Bu durum son yıllarda popüler olmuş ve bize kitap, film, albüm olarak eser sunan birçok sanatçı için geçerli bir paradokstur.

Tarih boyunca birçok sanatçıdan zaman içinde benzer beklentiler oluşmuştur. Çünkü etkileyici bir eserin de tüketilme süreci vardır. Sanatın insanlar için bu kadar önemli oluşu taleple çok daha iyi anlaşılır.

İçinde bulunduğumuz zaman sanat ile piyasa ekonomisinin birbirine fazla karıştığı bir döneme karşılık geliyor. Belirli kişiler üzerinde yoğunlaşan bu beklenti ister istemez eserin kalitesi ve niteliğini de etkiliyor.

Eser çok kırılgan bir üründür. Yaratılma sürecinin belli bir birikime karşılık gelmesi onun sanatsal yoğunluğunun seviyesini de belirler.

Tüketimin çok arttığı çağımızda eserlerin de aynı hızda tüketilmesi doğal sonuçtur.

Hızlı tüketim üretimin de hızlandırılması anlamına gelir. Hız da detayların kaybolması, tadının iyi ayarlanamaması gibi şeye ister istemez sebep olur.

Bundan kaçış yoktur.

***

Çağan Irmak 2000’li yılların harika çocuğu olarak neredeyse her sene bir film yapan ya da yazan yönetmen olarak ön plana çıkıyor.

Asmalı Konak, Babam ve Oğlum, Issız Adam benim değerlendirmelerim ölçüsünde “sanatının” üst noktalarıdır.

Girişte yazdığım “beklenti” duygusunu Çağan Irmak özelinde ortaya çıkaran da bu ürünlerin insanları etkilemesinin sonucudur.

Öyle olunca son filmi Unutursam Fısılda için de izleme arzusu duyuyorsunuz.

İncir Reçeli 2; seven yanları dibine çökmüş adamı çalkalayan kadın filmi… bloğun girişinde de belirttiğim gibi aslında Unutursam Fısılda filmine iki hafta önce gidecektik. Ancak vizyona girdiği hafta gittiğimiz sinema salonlarında yer bulamadık; ortalık biraz durulunca da ertelediğimiz programı gerçekleştirdik.

Geçmiş zamanları anlatan film yapmanın zorlukları vardır. Mekân, insanların yaşam alışkanlıkları, giysileri, kullandığı araçları hakkını vererek bir araya getirmeyi başarabildiğinizde görüntü senaryo ile uyumlu hale gelir.

İşte sinemayı fotoğraftan ayıran en temel fark da budur; süreklilik, sürdürülebilirlik.

“Unutursam Fısılda” eğer bir fotoroman olarak sunulmuş olsaydı belki lezzetinden yenmezdi.

Ancak film kareleri birbirinin peşi sıra eklenip hareketlendiğinde ortaya fazlasıyla zorlanmış bir görsellik, eskiye dair abartılı bir sunum çıkıyor.

Belki de o zamanın içinden geldiğimiz için bu bizi daha fazla rahatsız ediyor olabilir, bunu da eklemeliyiz.

Mesela erkek oyuncular Mehmet Günsür ve Kerem Bürsin’in giydiği kıyafetler, özellikle gömlekler için abartı kelimesi bile durumu ifade etmek için yeterli kalamaz.

Oyunculuk konusunda da istenen seviye maalesef yine erkek oyuncular özelinde aynı abartı çerçevesinde kalıyor.

Mehmet Günsür’ün sarhoş halleri sadece sıradan değil, filmin kalitesini de etkiliyor. Kendisini Muhteşem Süleyman dizisindeki başarılı ve çok etkileyici Mustafa’nın boğdurulma sahnesindeki sanatçılığıyla hatırlamayı tercih ediyorum.

“Müsellesin” üçüncü kenarı olarak rol alan Kerem Bürsin de duyarlı arkadaş konusunda sınıfı geçecek notu alamıyor.

Filmi biraz Hümeyra biraz da Işıl Yücesoy’un oyunculuğu dengeliyor. Ancak Hümeyra da yüzüne yaptırdığı botoks ile gözümüze gözümüze batıyor.

Filmde yapımcı rolünü üstlenmiş Kurtlar Vadisi’nin Memati’si Gürkan Uygun da yardımcı oyuncu kontenjanına bile ulaşamıyor. Belki de Memati olmaktan kurtulamıyor, kim bilir?

Kısacık rolüyle Köksal Engür yine filme tat ve renk veriyor.

Ferah Zeynep Abdullah.

Son yıllarda bütün roller ona gidiyor. Hep aynı kişiyi mi oynuyor yoksa senaryolar mı onu öyle gösteriyor karar vermek zor.

Ayperi olmadan önce kasabadaki Hatice rolü çok daha saf ve güzel. Kuşkusuz ablası Hanife de aynı ölçüde başarılı.

Film Şarkıları

Bu filmi diğerlerinden ayıran en önemli özelliğiyse Kenan Doğulu tarafından yapılmış film şarkıları oluyor.

Şarkıların kalitesi, sözleri, yeterliliği için ayrı bir tartışma konusu yapabiliriz ancak bir film için şarkı yazmak ülkemizde fazlasıyla geri planlarda kalmış bir detay.

Geçmişte, Sürü, Derman, Selvi Boylum Al Yazmalım, Hababam Sınıfı ilk aklıma gelenler; ancak bu filmde Kenan Doğulu ve Çağan Irmak yeni bir şey deniyor ve bana göre başarıyor.

Hele Çağan Irmak gibi eski şarkıları filmlerinde kullanmayı alışkanlık edinmiş bir yönetmen için filme müzik yaptırmak başka bir anlama dönüşüyor.

Bu durum film ve müzik endüstrimize yeni ufuklar açabilir, ilham olabilir.

Önemlidir.

Madem yeni senaryolar arıyor, filmler çekiyoruz, buna da uygun müzikleri de yapabilmeliyiz.

Geçen sene izlediğim Kelebeğin Rüyası tarihsel özellikleri ve oyunculuğu bakımından çok daha başarılıydı.

Çağan Irmak sanki bu sefer işini aceleye getirmiş.

O zaman filmin söylediği gibi, Çağan Irmak’ın unuttuğu şeyi kulağına fısıldayalım; sanat aceleye gelmez, üretmek için bazen bir şeylerin birikmesi için sabretmek gerekir.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: