13 Şubat günü Enver Aysever’in YouTube kanalındaki yayının bir bölümünü izledim.
“Grotesk Orhan” manşeti attığı kısım oldukça ilginçti. Bir blog yazmak için ilham oldu.
Orhan Pamuk’un The New York Times için yazdığı yanının linkini en alta ekliyorum. Yazıya konu olan kısmın ekran görüntüsü ile devam edelim.
Grotesk kelimesinin son zamanlarda yaygın kullanım şeklinin Orhan Pamuk’un yaptığı gibi olduğunu biliyoruz aslında. Enver Aysever için bunun sorun haline gelmesi ve bizim dikkatimizi buraya çekmesi Orhan Pamuk gibi Nobel ödüllü bir yazarın, köken olarak bir sanat terimi olan, sanatın bir biçimi olarak tanımlanan bu kavramı deprem görüntülerini tariflemek için seçmiş olmasıydı.
Eser miktar seviyesinde azalan ve giderek de yok olan bu türden polemiklerin insanı geliştirdiğini düşünüyorum.
Mesele kimin haklı olup olmadığından bağımsız kavramların yerli yersiz doğru kullanımı veya daha da öncesinde gerçekten onlara dair yeterince bilgi sahibi olup olmadığımıza dairdir.
Böyle bir tartışmayı, günlük hayatın içinde sıradan bir boş zamanda yapmak ne kadar mümkündür, biraz düşünmenizi tavsiye ederim.
Yemek yerken tabağımızdaki kapuskayı grotesk bir görüntüye benzetebiliriz ve bu kavramı bilen bir kişi bize gülümseyerek bakıp başka bir analoji ile katkı sağlayabilir.
Her iki taraf için de mesele anlaşılmıştır; muhtemelen espri düzeyinde kalmış, geçmiştir.
Öyle olmasını da tercih edebiliriz; mesela bu uzlaşmanın bozulması ve yemek sofrasında sonu gelmez bir tartışmanın başlaması ortamın havasını çekilmez bir şekilde dağıtabilir.
Ancak başka bir masa etrafına oturmuş ve entelektüel seviyesi yüksek bir sohbetin içinde başka bir söylemden yola çıkılarak estetik merkezli başka bir sohbete dönüşmesini de tercih edebiliriz, şu sırada benim kendi kendime yapmaya başladığım gibi.
Enver Aysever, Orhan Pamuk’a bunu anlatıyor.
Depremin yarattığı enkaz bir sanat eseri midir?
Sanatın sahibi kimdir? Kimden kaynaklanır?
Doğada gördüğümüz ve güzel olan bir “şey” sanat eseri olarak değerlendirilebilir mi, yoksa o başka bir gerçeklik midir?
Estetik ne ile bağlantılıdır?
Doğadaki güzel olan şeyin estetik bir yorumu, ölçüsü var mıdır?
Evet, bana düşündürdükleri bunlar oldu.
Tabiatın kendine ait güzelliklerine dahil olan insanı diğer canlılardan ayıran; onun tabiatı algılaması ve zihninde yeniden üreterek bir sanat eseri haline getirmesidir. Estetik burada devreye giriyor; yaratılan eserin güzellik ölçüsünün kriterleri veya yorumlama biçimidir.
Guernica’yı gören Nazi subayı ile Picasso arasında geçen konuşmayı biliyoruz.
“Bunu ben de yaparım” diyor Nazi.
Picasso da “zaten siz yaptınız” diye cevap veriyor.
Guernica kasabasının dönemin savaş uçaklarıyla yerle bir hale getirilmesi insan eliyle yapılmış bir katliam, felakettir ama biz bunu sanat başlığının altında kategorilendirmiyoruz.
Picasso’nun oradaki trajediyi kendi algılama gerçeği çerçevesinde tabloya aktarması sanatsal bir yaratım sürecidir.
Guernica tablosunun karşısına geçip “grotesk bir dehşet görüyorum burada” şeklinde yorum yapıp, üzerine bitmek bilmeyen yoğun tartışmalara girebiliriz.
Ama Nazilerin Guernica kasabasına yaptıkları şey ne kadar dehşet uyandırsa da grotesk değildir.
Aradaki farkı bir sanatçının, yazarın, düşünürün çok iyi ayırt edebiliyor olması gerekiyor. Bu bir masa başı sohbet değil; belki edebi sayılmaz ancak The New York Times’a (*) gönderilmiş bir metindir.
Son yıllarda artık hiçbir kural kalmadı. Kimse, sanat yapma uğraşı ve konsantrasyonu içindeyken onu kuşatan, sınırlandıran, ifadesini kısıtlayan kurallara tabi olmak istemiyor.
Yukarıya yazdığım cümlenin içinde de başka tartışma detayları var ancak belki başka zaman hatırlarsam bunu da bir metin haline getiririm.
Orhan Pamuk yazarlığa başlarken kuralları yıkmıştı. Onun yazdığının roman olup olmadığı tartışmaya açıldı, Kara Kitap’la birlikte.
Dönemin eleştirmeni Fethi Naci’nin yazdıklarını okumuş, üzerine düşünmüştüm.
Önemli bir eleştirmen olarak meseleye “ölçüt sorunu” çerçevesinde yaklaşıyordu.
Ölçüt koymayı bile tartışma konusu yapabiliriz ama burada bile ayırt edilmesi gereken şeyin sanatçının ortaya koyduğu eser üzerine olduğunu ayırt etmeliyiz sanırım.
Mesela ben hiçbir zaman Fethi Naci ile aynı pencereden bakmadım Orhan Pamuk olayına ama eleştirmenin yaptığı çabayı da anladım.
Dil, kavramlara yüklediğimiz anlamlar, bunların karşılıklı doğru yerlerde kullanılması iletişimin, anlaşmanın, diyalog kurmanın en önemli aracıdır.
“Ben onu demek istemedim.”
“Yanlış anladın!”
“Anlatamadım.”
“Sen ne diyorsun ya?”
Diyalog cümlecikleri uzatılabilir, artırılabilir hayatımızın içinde ne kadar büyük yer kaplıyor değil mi?
Analoji yapmak bile başlı başına bir meseledir. Temelde ortak bir dil oluşturmanın yolu önce kelime seçimlerinin yerli yerine koyulması sonra da onlara yüklenen anlamların mutlak surette iletişim halinde olduğumuz kişi ve topluluklarda bir karşılık bulmasıdır.
Orhan Pamuk bir yazar refleksi ile deprem felaketinin yarattığı enkazı söylemesi oldukça fiyakalı bir kelime ile anlatmaya çalışıyor. The New York Times okuru acaba bunu dert ediniyor mu, ayırt edebiliyor mu bilmiyorum ancak Enver Aysever tam da Fethi Naci titizliği ile duruma müdahale ediyor.
Bence iyi yapıyor. Çok büyük bir sorun olmasa da bizi düşündürüyor.
Kimsenin düşünmeye dahi zamanının olmadığı bir çağda “zamanın ruhuna – zeitgeist” aykırı bir hareket de olsa benim gibi hâlâ geçmişin reflekslerini taşıyanlar tarafından böyle karşılık buluyor.
(*) https://www.nytimes.com/2023/02/11/opinion/turkey-earthquake-orhan-pamuk.html