E-kitap okumanın modern biçimlerinden biridir, kitaba alternatif değildir.


Değerli Semih Gümüş, bu hafta RadikalKitap Eki’ndeki köşesinde karmaşık duygularla bir yazı kaleme almış.

İçeriğinde yer yer umudun ve umutsuzluğun, geçmişe ait nostaljinin, geleceğe dönük karamsarlığın sıklıkla hissedildiği ancak geleneksel kural olarak yine de küçük bir kıvılcımı ihmal etmeyen bu yazıda konuşulması gereken önemli konular var.

Onlardan birini seçtim bu yazının içinde; bu şekilde bir dokunuşla iki amaca hizmet etmiş edecek, yarım kalmış bir konuyu da sürdürmüş olacağım.

Üstelik teknoloji, kitapların dünyasını altüst etmeye de kararlı. e-kitapların niçin çoğalmadığını merak eden okurların sayısı artıyor, çünkü özellikle en genç okurlar, kitabın aynı zamanda estetik bir nesne oluşuyla ilgilenmeden ve sevginin dokunmak demek olduğunu pek de umursamadan, elinin altında bir elektronik cihaz bulunmasını ve istediği yüzlerce kitabı cebinde dolaştırabilmeyi daha çok önemsiyor.

Kitapların dijital dünyayı da doldurmaya başlaması olumsuz değil elbette. Öte yandan, olumsuz saysanız, suyun akışını değiştirebilecek misiniz? Hem sonra, basılı kitapların yüzlerce yıl boyunca bozulmadan kalabildiği dünyada, elektronik kitaplar ve onları okumanızı sağlayan cihazlar her an bozulabilir. Bin kitabı küçücük cihazınıza yükleyip uzun bir yolculuğa çıktınız, peki ertesi gün bozulursa cihazınız. Düşünmek bile istemez insan. Oysa o yolculuk boyunca okuyacağınız on kitabı çantanıza attığınız zaman, başlarına hiçbir şey gelmez.(*)

Yılın son haftasında e-kitap üzerine bir araştırma yapıp, sonuçlarını yayınlamıştım. Kuşkusuz bu bir başlangıçtı ve değerlendirilmesi gereken cevaplar da içeriyordu.

Sanki Semih Gümüş belki de haberi olmadan bir cevap vermiş e-kitap konusuna.

E-kitap bana göre basılı kitabın bir alternatifi değil, sadece okumanın modern biçimlerinden biri olabilir. Ancak gelecekte belki de basılı kitabın yerini alacaktır. Eğer doğal akış buysa da evet bunun önüne geçemeyiz. 

Ancak burada bir teknik yanlışı da düzeltelim, elektronik kitaplar cihazların bozulmasıyla yok olmuyorlar. Örnek vermek gerekirse kitaplarımı D&R ve İdefix’ten temin ediyorum ve onların uygulamalarını kullanıyorum. Bu tedarikçilerden temin ettiğiniz kitaplara onlar iflas edip kapanmadığı sürece internet olan her dijital ortamda ulaşabiliyorsunuz.

Ayrıca satın aldığınız kitapları bilgisayarınıza da indirmeniz mümkündür. Bu şekilde dilediğiniz şekilde saklayabilirsiniz.

Burada mesele kitaba ne şekilde sahip olup, onu saklayacağınız mı yoksa nasıl okuyacağınız mı?

Suyun akışını değiştirmek mümkün değildir. Ancak kitaba dijital ortamda ulaşmak suyun akışına direnmek anlamına da gelmiyor.

Buradaki temel kaygı insanların okumasını kolaylaştırmak ve mümkün olduğunca da ona her ortamda ulaşmasını sağlamak olmalıdır.

Kendimden örnek vermek gerekirse zamanımın bütün boşluklarını okumak ve yazmak üzerinde kurguluyorum. Yaptığım meslekten ötürü çok az zamanım var. Özellikle işe gidip gelirken toplu taşıma araçları okumak için önemli zaman boşlukları yaratıyor.

Toplu taşıma araçları diyerek geçmeyin, bir gün içinde birden fazla türünü kullanmak zorunda kalabiliyorsunuz ve bu size çok farklı yolculuk deneyimleri yaşatabiliyor.

Kalabalık ve çok sıkışık bir metro, otobüs veya metrobüs yolculuğunda bazen avucunuza sıkıştırdığınız cep telefonunuz size çok güzel bir kitap okuma aracı olarak hizmet verebiliyor.

Böyle bir ortamda sayfalarını çevirmekten hoşlanacağınız hiç kuşkusuz estetik bir nesne olan basılı kitapların yolculuğunuza eşlik etmesi fazlasıyla güç olacaktır.

Semih Gümüş “kitabın aynı zamanda estetik bir nesne oluşuyla ilgilenmeden ve sevginin dokunmak demek olduğunu” yazarak kitap okuma faaliyetini bir ritüel olarak değerlendiriyor. Haksız da sayılmaz, aslında her ne işle ilgileniyor olursanız olun bunun özel bir törensel kutsanmasını yapmak onunla kurduğunuz ilişkinin derinliğini artırmanıza yardımcı olacaktır.

Keşke Orhan Pamuk kadar kitap okuma ve yazma için zamanım olsaydı diyerek çok hüzünlendiğim zamanlar olmuştur.

Ancak yok; büyük çoğunluğunki gibi.

Hatta Türkiye şartlarında her nasıl olursa olsun kitap okumanın kendisi bile başlı başına meseleye dönüşüyorken bir de buna kitapla sevişme fantezisini eklemek çok şey istemek anlamına geliyor.

e-kitapların çoğalmasından çoksatan yazarlar endişe duyabilir, haklıdırlar. Amerika‘da e-kitap satışı yüzde elliyi geçtiğine göre, yazarların ve yayıncıların kazancının dörtte biri gitmiş demektir. Bu durum ürkütücü değil mi? Elbette ürkütücü. Hem sonra, Birleşik Devletler’de en çok konuşulan konulardan birinin yayıncılık sektöründeki zayıflama olduğunu geçenlerde orada olup bitenleri izleyen bir arkadaşım da söyledi. (*)

Türkiye’de e-kitapların yayınlaştırılmamasının nedenlerinden biri de bu açıklamanın içinde gizlenmiştir.

Başka bir şey ekleyeyim ben de o zaman, kâğıt sektöründe neredeyse 60 yıldır defter üreten bir firmanın sahibi çok yakın bir arkadaşım da hızla yayılan dijital teknolojinin etkilenenlerden.

Evet, maalesef teknoloji bir takım klasik alışkanlıklarımızı değiştirmeye zorluyor bizi acı ancak gerçekler bunlar.

Bir başka yazıda bunu derinlemesine inceleriz, yeri geldiği için ekleyelim, ülkemizde kitap okuma alışkanlığının bu kadar düşük seviyelerde olmasının temel nedenlerinden biri de yayıncılık anlayışı ve bunun çok seçkin bir azınlığın çevresinde toplanmasıdır ki Semih Gümüş o azınlığı yazısında anlatıyor.

Orhan Pamuk’un ilk romanı Cevdet Bey ve Oğulları 1979 tarihinde Milliyet Roman Ödülünü kazandıktan ancak üç yıl sonra 1982’de okuyucu karşına çıkabilmiştir. Bu da oldukça iyimser denilebilecek bir süredir.

Kara Kitap’ın hala edebi bir eser olup olmadığı tartışılıyor bana göre edebiyatın Türkiye’deki en ileri seviyelerinden beridir.

Ancak Orhan Pamuk edebiyat dünyasına Kara Kitap ile girmiş olsa muhtemelen o kitabın basılmasını en az 10 yıl beklerdi.

Bu ilişkiyi doğru kurmak çok önemlidir.

Ne kadar çok eser basılır, insanlar ne kadar çok kitap okursa peşinden o kadar kaliteli eserler de gelecektir.

Teknoloji yazarın kitabının eser haline gelmesini ve okuyucuya ulaşmasını kolaylaştırıyor ki bu arada duran o aşılmaz yayıncı engelinin ortadan kalkmasına da olanak sağlıyor.

Kazanç konusuna gelince, kitap okunmaya başlandığında o kazanç kendiliğinden oluşur. Buradaki mesele kazancın ne kadar yeteceği ile bağlantılıdır.

Kimilerine hiç yetmediği bir dünyada yaşıyoruz maalesef.

(*) http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/edebiyat-ne-idi-ne-oldu-413215

Görsel: Semih Gümüş’ün yazısından alınmıştır.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: