Hollywood filmlerinde “cinsellik” kadın ve erkek kahramanın, çıkmaz bir sokak, asansör, merdiven sahanlığı, sokak kapısı girişinde gerçekleştirdikleri, genellikle erkeğin (etek giymiş) kadını duvara yaslayarak iç çamaşırını yırtarcasına çıkardığı, kadının erkeğin kemerini çözmesine yardımcı olduğu, ilgili araçların hiç zorlanmadan yolunu buldukları, üç beş gidip gelmeyle bir dakika içinde “beraberce” sona ulaştıkları bir “şey” olarak sunulur.
Bütün dünya seksin buna benzer yaşanan bir ilişki türü olduğunu düşünmeye başladı sanırım.
Derman isimli Türk filmini izlerken, karla örtülü köy kırsalında bir oda içinde yaşayan insanların, evlerindeki misafire aldırmadan cinselliklerini bu şekilde yaşadığını görünce bu yazıyla ilişkili olacağını düşündüm. Feodalitede kuşkusuz kadının tatmin olması beklenmiyor; kadın olsa olsa bir tatmin aracıdır. Bu nedenle erkeğin kadının üzerine çıkıp, işini görmesi aynı Hollywood filmlerindeki zaman kadar olabiliyor.
Kadının cinselliğini keşif yolculuğu modern zamanla birlikte başlıyor, çağımıza kadar uzanıyor.
Yıllar önce radyoda bir haber dinlemiştim. Haber, 2008’de yaşanan ekonomik krizin yepyeni bir seks türü yarattığından söz ediyordu;
Fast food seks.
Üstelik araştırmanın konusu Türkiye’ydi.
Bu ne demek, Hollywood’un yardımıyla 1950’lerden beri hedeflediğimiz noktaya ulaşmamıza az kalmış; “KüçükAmerika” olmuştuk bile.
Bizim bildiğimiz bir de fast food beslenme vardır. Aslında bu bir beslenme şekli değil, olsa olsa karın doyurma. Oysayemek kültürü çok önemlidir. İnsanın kişiliğini bile etkilediğine inanıyorum; tecrübeleriyle sabittir.
Seksin fast food şeklinde yaşanması da benzerdir, cinsel açlığın “doyurulması” asla bir “tatmin” yolu hele aşk değildir.
“Peki bunu gerçekten Hollywood mu yarattı?”
Kuşkusuz değil. Yaşadığımız düzen bizi buna zorluyor.
Araştırmanın sonuçlarını yorumlayan uzmanlara göre;
“İstikrardan kaçılıp fast food sex denilen sadece cinsel içerikli, duygusal sorumluluk taşımayan ilişkilere ağırlık verilmesi nedenleri: sorumluluk hissinin yarattığı baskı, vakit yetersizliği ve cinselliğin biteceği korkusu ve maddi imkânsızlıklar olarak gösteriliyor.”
Araştırmanın çok ilginç verileri de var:
“Fast Food Sex”ten kadınların beklentisi duygusal yakınlık arayışı, erkeklerin beklentisi ise günlük hayatın sıkıntılarını unutmak. Sonuçlara göre 2 kadından 1’i halen çok hoşlandıkları kişilerle daha iyi tanıyana kadar seks için beklemek gerektiğine, çünkü aceleye getirilen seksin ilişkileri yozlaştırdığına inanıyor.”
“10 erkekten 4’ü istikrarlı ilişkisini canlandırmak için başka birisiyle yeni bir maceraya hazır. Kadınlar ise yakalanmayacaklarından emin oldukları durumlarda aldatmaya meyilli. Toplamda 10 kişiden 8″i istikrarlı ilişkisini canlandırmak için çareyi aldatmak olarak görüyor.”
Yani, burada erkeklerin ve kadınların fast food sekse farklı yaklaştıklarını anlıyoruz.
İnternetin gündelik hayatımıza getirdiği yeniliklerden bir tanesi de sanal ilişkiler. (*) Özellikle bizim gibi kapalı toplumlarda kadınların dünyaya açılan penceresi internet ve onun yarattığı ilişki biçimleri oldu. Sanal ortam insanların karşısındaki insanın gözlerinin içine bakma korkusu olmadan kendilerini çok açıklıkla ifade edebildikleri bir iletişim yeri haline geldi. Etrafımda internette tanışıp, ilişki kuran, hatta evlenen bir kaç örnek çift de tanıyorum.
Başka öyküler de var tabii…
Ancak modern zamanın getirdiği cinsel açlık, doyumsuzluk şeklinde kendisini göstermeyi sürdürüyor. Çünkü paylaşım, iletişim ve ilişki kurma araçlarının çeşitlenmesine rağmen doyurucu ve besleyici bir cinsel yaşam istenildiği gibi kurulamıyor.
Modern zaman aynı evin içinde yaşayan insanları birbirlerine tahammülü zor bir yabancılaşmaya zorluyor. Aşk süratle tüketilirken, birbirini anlamayan, anlaşamayan çift sayısı her gün artıyor.
Erkek önü alınmaz ve fiziksel olarak onu zorlayan “boşalma ihtiyacını” Hollywood tarzı yöntemlerle gidermeye çalışırken; kadın, yine fiziksel ve onun yarattığı duygusal “boşluklarını” dolduracak şefkat ve anlayışlı bir ilişki arzusuyla çok daha anlaşılmaz bir hal alıyor.
Kendi kendisini bile anlayamayan kadın ya kendisini tamamen dış dünyaya kapatıyor ya da açıyor. Her iki durumda da kaybeden oluyor.
İlişkinin “Yaradılışı” isimli yazımda imgelerle anlatmaya çalışmıştım. (**)
Bu kuşkusuz o yazıda anlatıldığı şekliyle Tanrısal bir kader değil; ekonomik düzenin belirlediği, yepyeni ilişki şeklinin bizim tarafımızdan yaratılacağı bir süreç olarak düşünmek istiyorum.
Sağlıklı bir yaşamın içinde cinsellik ya da seks dengeli bir şekilde yeralmalıdır. Cinsellik aşkla desteklenmeli, beslenmelidir. Nasıl ne yediğimize, içtiğimize, ruh sağlığımıza özen göstermeliysek, cinselliğimiz de doğallığımızın bir parçası olarak yaşanabilmelidir. Susuzluk nasıl hissedilirse, cinsel doyumsuzluk da aynı şekilde derinden sıkıntı yaratır.
Kişiler çok özel günlerinde birbirlerine gösterdikleri bu anlayışı, yılın diğer günlerinde önceliklerini değiştirerek sakındıkları için ilişkiler sorunlu hale geliyor.
Her ilişki bir şanstır. Onu doğru yaşamayı ve deneyimlemeyi bilmek gerekiyor. Bunun için de çok basit bir anahtar var.
Ölü Ozanlar Derneği filminin o muhteşem sahnesinde fısıltıyla söylendiği şekliyle; Carpe Diem tam bir sihirli değnektir.
(*) Facebook Aşkları
(**) http://blog.radikal.com.tr/insan-haklari/kadin-ve-erkek-iliskisinin-yaradilisi-80944